31 Temmuz 2015 Cuma

HOLLYWOOD CAZİBESİ

Hollywood, Kaliforniya'da Los Angeles Belediyesi'ne bağlı bir çiftlikdi. Daha sonra kasaba ve ilçe oldu. Manzarası güzel bir yerdi. Buraya film çekmek için ilk gelen, 1907 yılında "Selig Company" nin Francis Boggs (1870-1911) adlı yapımcısıdır. Burada önce "Monte Kristo Kontu" filminin dış sahnelerini çekti. 1909 yılında buraya yerleşti ve "Bir Tüyocunun Kalbi" filmini çevirdi. İlerleyen yıllarda Hollywood, film şirketlerinin vazgeçilmez "cazibe merkezi" olacaktı.

30 Temmuz 2015 Perşembe

ALLAH HAKKI KAMU HUKUKU

İslâm'da, Allah hakkı kamu hukukuna, kul hakları da özel hukuka karşılık sayılabilir. Hukuki işlerin tamamı, "fıkıh" adı altında toplanır. Üç bölümdür [ibadet, muamelat, ukubat (cezalar)] 

Kur'an ve sünnet anayasa hükmündedir. Dört halife döneminden sonra İslâm topraklarının genişlemesiyle beraber olayların çoğalması, hukuki sorunların artması, kıyas, hadis, rivayetin öne çıkmasını sağladı. İçtihat arttı, bu sebeple çeşitli hukuk okulları açıldı, fakat büyük bölümü kalıcı olamadı. Bugün etkin olan okullar (Bağımsız hukuk sistemleri): Hanefi, Maliki, Şafi, Hanbeli, İmam-ı Caferiye, Zeydiye, İbadiye'dir. Hepsi Kur'an ve sünnete dayanırlar. Farklılıkları içtihatlarındadır.

29 Temmuz 2015 Çarşamba

KRONOS OĞLUNU YİYOR

Huzursuz bir ressam olan Goya (1746-1828) , aşağıdaki tablosunda Yunan mitolojisine ait bir imajı tablosuna yansıtır. "Tanrı Zeus'un babası olan Kronos, karısı Rea'dan doğan çocuklarını yemektedir. Rea bu durumdan kurtulmak için yeni doğan Zeus'un kundağının içine taş koyarak Kronos'a verir. Kendisi Zeus'u kaçırarak kurtarır." 
Goya, İspanyol resim sanatının büyük ustalarından biridir.

Goya - Kronos Oğlunu Yiyor

28 Temmuz 2015 Salı

GIDA MUHABBETİ

  • Afrodizyak özellikli hiç bir gıda türü yoktur. 
  • Regl öncesi, kadınlarda östrojen hormonu azalır. Bu durum değişken bir ruh hâli
    yaratır. Ruhsal çöküntüler olur (sebebi bilinmiyor) . Regl öncesi stresini hafifletmek
    için kalsiyumlu gıda takviyesi (yoğurt, süt, peynir) almak, stres belirtilerini yüzde 30-50 azaltabilir.
  • Böbrek hastası değilseniz, doktor da özel bir tavsiyede bulunmamışsa; elde şişe devamlı su içmenin veya "günde şu kadar litre tutturmam lâzım" diyerek kendini zorlamanın bir faydası yoktur. Bol bol terler veya rahatsız edici derecede sık tuvalete gidersiniz.

27 Temmuz 2015 Pazartesi

EBRU SANATI ÖRNEKLERİ

                                             TÜRK EBRU SANATI ÖRNEKLERİ

Somaki

26 Temmuz 2015 Pazar

EZOTERİK NOTLAR

          SÜMERLER
  • Sümer tapınaklarında (zigguratlar) , dans, müzik, eğlencenin her çeşidi vardı. Bunlar Tanrı bize kötülük yapmasın diye, Tanrı'yı eğlendirmek için yapılırdı.
  • Sümer'de Tanrı bir şey emretmezdi, fakat halk Tanrı'nın ne istediğini anlardı.
  • Sümer ve Tevrat'ta tufandan kurtulan Tanrı oluyor.
  • Sümerlerde "peygamber" kavramı yoktur. Asurlu'lara ise İbraniler'den geçmiştir.
  • Astronominin esasını kuran Sümerler'dir.
  • Sümerler, tarihi ikiye bölerler; tufandan önce, tufandan sonra.
  • Sümer'de mumyalama yoktur.

25 Temmuz 2015 Cumartesi

İBN-İ RÜŞD FİKİRLERİ

İbn-i Rüşd 1126 yılında Endülüs'ün Kurtuba şehrinde doğdu. 36 yaşında "El Külliyat" denilen tıp ansiklopedisini yazdı. Merakeş'te (Fas)  saray hekimi oldu, kadılık yaptı. 72 yaşında Merakeş'te vefat etti. Batılı'lar kendisine Averroes derlerdi.

Kelam ve fıkıh ilimlerinden başka; fizik, tıp, astronomi, edebiyat, felsefe, matematik, coğrafya ile de ilgilendi ve çeşitli eserler bıraktı.

İbn-i Rüşd'ün bazı fikirleri:


Şerh-ül Ürûze'den
sayfalar-Lâleli-İst.
 "İnsanda, yalın duyumlardan, muhayyile ürünlerinden, derece derece akli gerçeklere doğru yükselmeye bir meyil ve şevk vardır. İnsana mutlak hakikatin bilgisi verilmemişse de; ona ulaşmamız için istek ve çabanın verilmiş olması daha sevindiricidir."

"Allah, ilk hareket ettiren kuvvettir"

"Allah, bilgisini içe kapanan, dış dünyaya kapanan insanlara ilham eder" görüşünü doğru bulmaz. "Kur'an zihinsel çabayı sever. Yalnız yaşayan bireyler, toplumsal birikimlerden faydalanamazlar."

"Kadınlar da toplum hizmetlerinde yer almalıdır."

"Din, hukuki ve ahlâki yargılar düzeni ve disiplindir. Bilimsel bir teori değildir."

24 Temmuz 2015 Cuma

TÜRK RESMİNDEN ÖRNEKLER

                                          TÜRK RESİM SANATI ÖRNEKLERİ


Burhan Uygur - Üç Bacağa Poz Verenler-1976
Gürkan Coşkun - Peyzaj
Dinçer Erimez - Bayram Arabası-1974
Şadan Bezeyiş - Kompozisyon
Mustafa Esirkuş - Halay - 1973
Utku Varlık - Figür - 1977

23 Temmuz 2015 Perşembe

SOSYOLOG İBN-İ HALDUN

İbn-i Haldun 1332' de Tunus'da doğdu. İslâm tarihçisi, sosyolog ve devlet adamıdır. 74 yaşında vefat etmiştir. Asıl adı Abdurrahman (Haldun oğlu'da denir. Dedesinin adı da Haldun'dur) . 16 yaşındayken anne, baba ve hocalarından birçoğunu veba salgınında kaybetti. Fas, Tunus, İspanya ve Kahire'de çeşitli vazifelerde bulundu.
İbn-i Haldun'un
Tunus'da Doğduğu Ev

Sosyoloji ilminin kurucusu olarak tanındı. "Her türlü egemenliğin başarılı olması, toplum dayanışma ruhunun canlı tutulmasıyla sağlanır" demiştir. "Peygamberler de bu ruhtan kuvvet alırlar. Küçük yerlerde bu dayanışma ruhu daha kolay sağlanır. Büyük yerlerde, şehirlerde oldukça azalır".

Düşünce tarihinde, siyasi egemenlikte, toplum psikolojisi ile toplumdaki birlik ve dayanışma gücü arasındaki etkili ilişkiyi ilk kez gören bilim adamı İbn-i Haldun'dur. Sosyoloji ile ilgili görüş ve düşüncelerini "Mukaddime" adlı kitabına yazmıştır. Bu eserini 1378'de Tunus Sultanı Ebu Abbas'a verdi.

22 Temmuz 2015 Çarşamba

İBN-İ SİNA, KEŞİF VE FİKİRLERİ

İbn-i Sina, 980 yılında Türkistan-Buhara yakınlarındaki Afşan kasabasında doğdu. Esas adı Hüseyin'dir. Saray hekimliği yaptı. 57 yaşında Hemedan'da vefat etti.

İbn-i Sina esasen bir tıp uzmanıdır. "El-Kânun F'it Tıb" adlı kitabı vardır. Kitabın bir çok baskısı yapılarak Avrupa Üniversitelerinde ders kitabı olarak okutuldu. Aynı zamanda, mantık, fizik, geometri, astronomi, matematik, müzik ve metafizik konularıyla da ilgilendi, kitaplar yazdı. Batılı'lar kendisini "Avicenna" adıyla tanırlar.

Aristotales adlı filozofun aksine; Tanrı'yla evren arasında süreklilik olduğunu söyledi ve ruhun bedenden bağımsız olduğunu savundu. 

Önemsiz ve geçici hastalıklar için ilâç verilmemesini, cerrahiye son çare olarak müracaat

21 Temmuz 2015 Salı

CADI TOKMAĞI KÂBUSU

Avrupa'da tarih öncesi devirlerden beri cadılara inanıldığı bilinmektedir. Hristiyanlıktaki cadı inancı ise daha önceki putperest devirden kalmadır. İncil'de cadılardan bahsedilmekte, hatta ilk İsrail Kralı Saul'un cadılığı yasakladığından söz edilmektedir. İncil'de bahsedilen cadı, fal bakan, gelecekten haber veren tiplerdir.

Hristiyan kilisesi, "cadı" denilen birtakım kadınların Tanrı'dan daha güçlü olamayacaklarını ifade etmiş, cadılığın sadece bir hayâl olduğunu belirtmiştir. Uzun bir süre cadılık olaylarına pek rastlanmadı. İleri yüzyıllarda Avrupa'da "şeytanın da Tanrı kadar güçlü olabileceği" fikri yayılmaya başlayınca; "cadılık" aniden tekrar ortaya çıktı. Bu fikre göre; şeytan kadının içine giriyor ve bir daha çıkmıyordu. Kadın, içindeki

20 Temmuz 2015 Pazartesi

İNCİL, "MÜJDE" DEMEK

Etyopya Dilinde İncil
İncil, anlam itibariyle "Müjde" demektir. İncil "Markos"un eseridir. Roma'da 70' li yıllarda, Pagan Kökenli Hristiyan topluluğu için yazıldı. 85 'de Suriye'deki Yahudi Kökenli Hristiyan topluluğu için de "Matta" İncil'i yazıldı. "Luka", 90 yılına doğru İncil'i Pagan Kökenli Hristiyanlar için yeniden toparladı. 95 - 100 yılları arasında"Yuhanna", İncil'i, Suriye ve Anadolu'da yaşayan topluluklar için yeniden düzenlemiştir.

Başlangıçta, yani Hz. İsa öldükten sonra 30 ila 70' li yıllar arasında Hz. İsa'nın kelâmı ve ilgili meselleri, ilk Hristiyan topluluklarında ağızdan ağıza yayıldı. 180 yılına doğru, yazılı metinlerin dördü (Markos, Matta, Luka, Yuhanna)

19 Temmuz 2015 Pazar

İNGİLİZ DEVRİMİNDE BEKLENTİ

İngiltere Arması
İngiltere'ye Milâttan önce (MÖ) 8. yy'da Galya ve Belçika'dan gelen Keltler, İngiltere ve İrlanda'yı istilâ ettiler. MÖ 1. yy'da Romalı'lar işgale geldi. Britanya'nın Constantin tarafından hristiyanlaştırılması 4. yy'da başladı. 

Daha sonra Romalı'lar iyi eserler bırakıp İngiltere'yi terk ederler. Bu defa bölgeye Germen sınırlarından Angıllar ve Saksonlar gelirler. 9. yy'da da özellikle Danimarka'dan uzun teknelerle Vikingler gelir. 1066' da Normandiyalı'lar gelmeye başlar.

18 Temmuz 2015 Cumartesi

İRAN PETROLÜ VE TACİZ

Arma
İran, Pers İmparatorluğu'nun devamı olup, tarihinde hiç sömürgeleştirilememiştir. 1908 yılında İskoçyalı Knox d'Arcy'nin, Mescid-i Süleyman'da petrol bulmasından sonra tarihi değişti. Anglo-İran Oil Company şirketi petrolü işletti.

İngiltere ve Amerika 1953'de İran'da darbe yaparak, önceki karışıklıklarda Roma'ya kaçmış olan Muhammed Rıza Şah'ı tekrar İran'a getirdi. 1955'de SAVAK (İran İstihbarat Teşkilâtı) kuruldu. 1957'de İran, özel bir Amerika şirketine Güneybatı İran'da uygulanacak iktisadi bir kalkınma programı için yetki

17 Temmuz 2015 Cuma

HAZRETİ İSA

Hz. Meryem-İsa Tasviri
(Kariye - İstanbul)
Hz. İsa Nasıra'lı yahudi bir ailenin çocuğudur. Beytüllahm'de Hz. Meryem'den doğdu. Çocukluğu esnasında Kral Herodes'in zulmünden kaçmak için ailesiyle birlikte Mısır'a gitmek mecburiyetinde kaldı. Daha sonra memleketlerine geri döndüklerinde Nasıra'ya yerleştiler. Marangozluk mesleğini, yaşlı bir yahudi marangoz olan ve bakımını üstlenen manevi babası Yusuf 'tan öğrenir. 

İncil'de verilen bilgilere göre; Hz. İsa, enerjik ve yumuşak huylu, mütevazi, fakat Tanrı'nın oğlu olduğuna kesinlikle inanmış, büyük tasarılar kuran, gurur ve iki yüzlülükten tiksinen, çocukları ve kocalarına bağlı kadınları seven bir kişi olarak anlatılır.

30 yaşlarına doğru Celile ve Yahudiye'de sadece üç yıl sürecek vaazlarına başladı. Esasen çok farklı şeyler söylemedi. Önceki dini kuralları biraz daha yumuşattı, hoşgörü çerçevesine soktu, halkın bir kısmının sevgisini kazandı, fakat Hz. İsa, zamanın Yahudi yetkililerince korunmakta olan "Tevrat Yasaları" ve "Tapınak" gibi iki büyük

16 Temmuz 2015 Perşembe

İSPANYA TOPLUMU

İspanya Arması
İspanya'nın tarihine baktığımızda; İberler, Keltler, Fenikeliler, Yunanlılar, Kartacalılar, Romalılar, Vandallar, Süevler, Vizigotlar, Araplar, Berberiler ve Franklar gibi halkların İspanya topraklarına uzun ya da kısa vadeli yerleşmiş olduklarını görürüz. Her halk grubu farklı kültürler oluşturmuş ve üç büyük din de etkili olmuştur.
Elhamra Aslanlı Avlu

Bugünkü İspanya halkının yüzde 97' si Katolik Hristiyan'dır. Dili ise; Germence ve Arapça'dan etkilenmiş Latince'dir. Etnik yapısı ise; çoğunluk İspanyollar olmak üzere sırasıyla Katalanlar, Galicialılar ve Basklar'dır. 

Müslümanlar 711' de İspanya'ya gelmiş ve Endülüs Medeniyeti'ni kurmuşlardır. Granada'da 13. yy' da Endülüs Emevileri tarafından yapılan Elhamra Sarayı bulunur.

15 Temmuz 2015 Çarşamba

İSTANBUL'UN MÜTHİŞ TARİHİ

İstanbul'un geçmişine ait en eski kalıntılara Fikirtepe ve Pendik'te rastlandı. Bunların geçmişi milâttan önce (MÖ) 5500 - 3500 tarihlerine uzanır. MÖ 680 'de "Megaralılar" Kalkedon (bugünkü Kadıköy) şehrini kurdular. 20 yıl sonra Marmara ve Haliç arasındaki yarımadada ikinci Megara Kolonisi olan Bizantion kuruldu. Bizantion
Bizans Surları
önderlerinin ismiydi.

MÖ 513' de Persler, Bizantion ve Kalkedon'a egemen oldu. MÖ 476' da "Attika Delos Deniz Birliği", Persleri buradan çıkardı. Deniz Birliği dağıldıktan sonra bir müddet bağımsız yaşayan Bizantion, deniz ticaret merkezi oldu. MÖ 340' da Makedonya Krallığı'nın, MÖ 280' de Galatlar'ın başarısız saldırıları oldu. MÖ 146' da özerk bir şehir devleti olarak Roma'nın korumasına girdi ve MÖ 73' de İmparator Vespasianus tarafından Roma'ya bağlandı ve Bitinya- Pontus Eyaleti'ne katıldı.

14 Temmuz 2015 Salı

FETİHTEN SONRA İSTANBUL

İstanbul'un fethinden sonra şehir boşalmaya başladı. Fatih Sultan Mehmet şehir nüfusunu eski haline çıkarmak için, İstanbul'a göç edenlere bağ, bahçe, ev verileceğini duyurdu. Bu çağrıya kâfi cevap gelmeyince, Anadolu ve Rumeli'den beş bin müslüman ve hristiyan aile mecburi iskâna tabi tutuldu. Fatih'ten sonra gelen padişahlar da bu uygulamayı devam ettirdi. Mora, Güney Sırbistan, Ege adaları, Konya, Karaman, Aksaray'dan ve daha sonra Sefarad Yahudileri, Endülüs'lü Araplar, Kefe'den gelen Kırım'lılar şehri renklendirdi.

Şehrin mülki yöneticisi İstanbul Kadısı idi. Şehir; Suriçi, Galata, Eyüp ve Üsküdar olmak üzere dört kadılığa ayrıldı. Kadıların gözetiminde "ihtisap ağaları" belediye hizmetlerini yürüttüler.

13 Temmuz 2015 Pazartesi

TARİHTE 16 TÜRK BAYRAĞI

TARİHTE KURULMUŞ 16 TÜRK DEVLETİNİN BAYRAKLARI

Türkler Müslümanlıktan önce savaşlarda kahramanlık gösterenleri belirtmek için bir "ipek parçası" şeklinde bayraklar kullanırlardı. Kabile hayatı yaşarlarken, her kabilenin kendisine ait bir "alemi" vardı. Birleşerek bir birlik kurdukları zaman, baş olan Han'ın kendine has bir "alâmeti" ve "bayrağı" olurdu. Son zamanlarda Doğu Türkistan'da yapılan araştırma ve kazılarda, üzerlerinde "hayvan" ve "insan" resimleri bulunan "bayraklara" rastlandı. Müslümanlığın kabulünden sonra kurulan bütün Müslüman Türk Devletleri, hükümdarlığın ve devletin diğer alâmetleriyle birlikte bayrak da kullandılar. 

Osmanlı İmparatorluğu'nda, I. Mahmud zamanında "yeşil" olarak kabul edilen donanma bayrakları III. Selim zamanında "kırmızı" oldu ve üzerindeki "hilâl" şekline "sekiz köşeli yıldız" ilâve edildi. Bu devirde bayraklar kesin bir şekil aldı ve gemilerin direklerine çekilecek bayraklar ve üzerindeki alâmetler tespit edildi. Nizam-ı Cedid için kabul edilen bayraklar "kırmızı" veya "fes rengi" olup ortasında "sarı" renkte bir "hilâl" vardı veya ortadakinden başka dört köşeye "sarı" renkle işlenmiş "hilâller" bulunurdu. 

II. Mahmud devrinde yeniçeri ocağının kaldırılmasıyla "bayrak" adı yerine "sancak" kullanılmaya başlandı. Bu sancaklar II. Meşrutiyet'ten sonraki yıllara kadar kullanıldı. "Kırmızı" zemin üzerinde "hilâl" ve "yıldız" bulunan bayrak 19. yy' ın ilk yarısında Osmanlı İmparatorluğu'nun milli ve resmi bayrağı olarak kabul edildi. 19. yy. ortalarında tuğralı bayraktan başka, gemilerde hükümdar bulunduğu zaman çekilen, ortasında "güneş" ve "köşelerinde 12 ışık şekli" bulunan bir bayrak da kullanıldı.

İmparatorluk bayrağındaki "sekiz köşeli yıldız" Abdülmecid devrinde "beş köşeli" hale getirilerek kesin şeklini aldı. Türkiye Cumhuriyetinde 29. 5. 1936' da "bayrak kanunu" çıkarılmasından sonra Türk bayrağı üzerindeki şekillerin orantısal ölçüleri belirlenip son halini aldı.  

Büyük Hun İmp.   MÖ 204 - MS 216

12 Temmuz 2015 Pazar

BUDİZM NE ANLATIR

Buda Heykeli
Budizm milattan önce 6. yy'da Kuzey Hindistan'da "Sidd Hartha Gautama" tarafından kuruldu. Dünyanın büyük dinlerindendir. Annesi gördüğü rüyada; altı dişli beyaz filden ve sağ tarafından ona hamile kaldığını, filin göğsünü deldiğini söylemiştir. Buda'nın doğumundan bir hafta sonra annesi öldü.

Buda "aydınlanmış" demektir. Babası ileri gelen bir savaşçıydı ve soylu bir ailedendi. Hint-Nepal sınırında doğdu. Hayatta zevklerle meşakkatler arasında bir orta yol bulunmasını öğrendi. Buna "aydınlanma" dedi. 80 yaşında öldü, cesedi yakıldı.

"Acı hayatın ayrılmaz bir parçasıdır, bilgili ve ahlâklı olmak gerekir" dedi. Budizm, Hindu inanışlarıyla bezenmiştir. Dört gerçek vardır: Birincisi; reenkarnasyondur (ruhların sürekli beden değiştirerek tekâmülü) . İkincisi; acı, hayatın arzu ve tutkularından doğar. Aç gözlülük, kıskançlık hata ve nefret doğurur. Üçüncüsü; arzu, tutku söndürülürse

11 Temmuz 2015 Cumartesi

VİRUS, BAKTERİ, MANTAR, ASALAK

VİRÜSLER:

Organizmadaki doku hücrelerinin içinde çoğalırlar. İnsana en çok bulaşan mikro organizmadır. Ebat olarak bakterilerden çok daha küçüktürler. Genelde çok ciddi hastalık tablolarına sebep olmazlar. Koruyucu aşılar virüsler için geliştirilir.

BAKTERİLER:

Bir hücreli canlılardır. Cansız ortamlarda çoğalabilirler. Bir kısmı oksijensiz ortamda yaşayabilir. Havadan ağır veya hafif olmalarına göre sınıflandırıldıkları gibi ayrıca; koküs, basil, vibriyon, spiroket şeklinde morfolojik yapılarına göre de sınıflandırılırlar. Bakterilerin hastalık yapma gücü, toksin (zehir) salgılamasına, organizmaya, yapışma gücüne ve orada çoğalıp kümelenerek lezyon yaratmasına bağlıdır. Streptokoklar, stafilakoklar, meningokoklar ve pnömokoklar hep bakteridir. Ciddi hastalık tablolarına sebep olurlar. Tedavilerinde antibiyotikler kullanılır.

10 Temmuz 2015 Cuma

BLUES MÜZİK NE SÖYLER

Blues esasen "efkâr" ile eş anlamlıdır. Kölelik maksadıyla gemilerle Afrika'dan
Amerika'ya taşınmış zencilerin çektikleri acılar karşısında kederlerini bir nevi dışa vurma şeklidir. Zencilerin beyazlar tarafından aldatılması, haykırma, sızlanma, gevezelik, günlük olayların aktarılmasıdır. Çeşitli biçimlerde kullanılmış ve bütün modlara uyarlanmış doğaçlamalardır. Müziğin o anda içten geldiği gibi yapılması cazın önemli bir unsurudur. 

Blues Boy King  (B.B. King)
Blues müzikte çok sayıda ün kazanmış sanatçılar mevcuttur. Piyanist virtüöz Art Tatum (1909-56)  adetâ kemiksiz elleriyle piyanoyu mükemmel işliyordu. Gitarda B.B.King (1925-2015)  toplulukları coşturan konserler verdi. 1970 yılında Chicago, Cook County Hapishanesi mahkûmlarına gitarı ve orkestrasıyla verdiği konser meşhurdur.

Blues müzik, önceleri Amerikalı müzik otoriteleri tarafından reddedildi. Daha sonra özellikle genç kuşaklar tarafından büyük ilgi görmeye başladı. 
İlgi bugün büyük boyutlara ulaşmış ve sadece zenci müziği olarak değil, beyazların da yaptığı müzik türü haline gelmiştir.

9 Temmuz 2015 Perşembe

CHARLES CHAPLİN (ŞARLO)

1889  yılında İngiltere'nin Londra şehrinde doğdu. Uzun süre Amerika'da kaldı. Annesi ve babası müzikhol sanatçısıydı. Şarlo'nun doğumundan bir yıl sonra anne ve babası ayrılmışlardır. Üvey abisi vardı. Babası 37 yaşında alkolik biri olarak öldü. Annesi sağlık sebebiyle işinden oldu. Evde sürekli sefalet içinde kaldı ve parasızlık çekti. Bu durum anneyi bunalıma sürükledi ve akıl hastanesine kapatıldı. Şarlo dört evlilik yaptı. 

Şarlo, mim sanatına olan yeteneği ve mizah gücü sayesinde ün kazandı. Gülünç olanı, heyecanı ve şiirselliği sanatkârane bir ustalıkla filmlerinde bir araya getirdi. Sessiz filmlerini seyredenler, espritüelliği karşısında kahkahaya boğulurken zaman zaman da hüzünlendiler. O kederli bir komikti. Şarlo 88 yaşında İsviçre'de öldü.

AUGUSTE COMTE NE DEDİ

1798 yılında Fransa'nın Montpellier şehrinde doğdu. Katolik hristiyan bir aileden gelmedir. Pozitivizmin kurucusudur. 59 yaşında ölmüştür.

Auguste Comte (ogüst kont) yaşadığı yıllarda, içinde bulunduğu topluma özetle şu felsefi fikirlerini açıkladı:

"Pozitif; göreli, gerçek, faydalı, kesin, açık ve organik olanı gösterir. Mutlak, hayâli, belirsiz, kesinlikten uzak olana karşıdır. Teolojik durum doğayı tanrılarla doldurdu. Sonra çok tanrıcılık ve tek tanrıcılık şeklinde uzadı. Dogmatik ve muhafazakâr olan teoloji, ilerleme kabiliyetinden yoksundur. Pozitif durum, olgular arası kanunları, onların arasındaki sabit ilişkileri bilim yardımıyla araştırmakla yetinen durumdur. Olgunlaşan bilim, ona bağlanan ümitleri haklı çıkarmaktadır."

8 Temmuz 2015 Çarşamba

CUMHURİYET ALGISI

Türkiye'de cumhuriyet, Batı'daki mânâsından farklı olarak; çağdaşlaşma, modernleşme ve gelişmeyle eş anlamlı olarak anlaşıldı. Atatürk devrimlerinin temeli ve yol göstericisi rolü üstlendi. Bunun dışında başka hiçbir rolü olamayacağı vurgusu yapıldı.

Türkiye Büyük Millet Meclisi 23.4.1920 de açıldı ve 29.10. 1923 ' de Cumhuriyet ilân edildi. 1950 yılına kadar tek parti ile idare edildi (27 yıl) . 

Cumhuriyet Halk Partisi, Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği'ndeki komünist parti benzeri bir işlev gördü. CHP' nin il ve ilçe temsilcileri, bulundukları il ve ilçenin en yüksek mülki âmirleri oldular. Ayrıca CHP, devletin üst kademelerine en yetkili parti yöneticilerinin getirilmesini teşvik etti.

1924 yılında yapılan Teşkilât-ı Esasiye Kanunu (anayasa) ile cumhuriyetin asıl mânâsı olan çok partili demokratik sisteme geçilmesi; CHP ve asker ile birlikte yürümekte olan rejimi epeyce sıkıntıya soktu. 10 sene süren Demokrat Parti iktidarı 27.5.1960 yılında askeri bir ihtilâl ile devrildi. CHP + Asker bir bütün teşkil ediyordu. 

Çok partili hayata devam edilmeye çalışıldı. Devrilen Demokrat Parti'nin yerini Adalet Partisi aldı. 12.9.1980 yılında yine asker bir ihtilâl daha yaptı. Bu defa CHP ile bir işbirliğine gitmedi. Aksine diğer partilerle beraber CHP' yi de kapattı. Atatürk milliyetçiliğini pekiştirdi. Cumhuriyet algısının Batı'daki anlamını taşıması uzun yıllar alacaktı.

7 Temmuz 2015 Salı

BİLİME ADANMIŞ AİLE

Pierre Curie
Pierre Curie, bilimi çok seven hekim bir babanın 2. oğlu olarak 1859 yılında Paris'te doğdu. 20' li yaşlarda iken, "kızılötesi" ışınların dalga boylarını ölçmekle araştırmaya başladı. Kristallerde "piezo elektrik" keşfini ve zayıf elektrik akımını ölçme aleti geliştirdi.

Karısı Marie Sklodowska ise, 1867 ' de Polonya Varşova'da doğdu. Babası fizik öğretmeni, annesi de bir kız okulunun müdiresiydi. Dört çocuklu bir ailenin kızıydı. Marie 17 yaşındayken özel dersler vermeye başladı. Polonya'da kızlar yüksek öğretime kabul edilmedikleri için Paris'e yüksek öğrenime gitti. Fizik ve matematik lisans diploması aldı. 
Marie Curie

Marie ilk araştırmasını; su verilmiş çeliğin manyetik özelliklerini inceleme konusunda yaptı. 28 yaşındayken Pierre ile evlendi. Marie fizik öğretmeni oldu. Çiftin İrene adlı kızları dünyaya geldi. Bundan sonra Curie çifti hayatlarını araştırmaya verdiler. İlk keşfettikleri elemente Marie'nin doğum yeri olan Polonya'ya atfen "polonyum" dediler. Daha sonra "radyum"u keşfettiler.

Pierre 47 yaşındayken yolda bir yük arabasının çarpması neticesi öldü. Karısı Marie, yaptığı araştırmalar esnasında aldığı yüksek dozlu radyoaktivite sebebiyle kansere yakalandı ve 67 yaşında öldü. Kızları İrene de uzun zamandan beri annesinin asistanlığını yapıyordu. O da fizik araştırmacısıydı. İrene de çalışmalarda aldığı radyasyondan lösemi oldu ve 60 yaşında öldü.

6 Temmuz 2015 Pazartesi

ÇAY RİZE'Yİ SEVDİ

Günlük hayatımızın vazgeçilmez içeceği çayın tarihine bakarsak milâttan önce 2737  yıllarında Çin'de bulunduğunu öğreniyoruz. Çay bitkisinin anayurdu Çin ve Hindistan'dır. 

Türkiye'de ilk yetiştirme denemesi; 1878 yılında Japonya'dan getirtilen tohumlarla Bursa civarında yapıldı, fakat çay bitkisi yerini sevmemiş olacak ki başarılı olunamadı. 

Daha sonra yapılan araştırmalarla çayın Rize ve Artvin yörelerinde yetişebileceği anlaşıldı. 1924 yılında çıkarılan kanunla halk, çay bitkisi yetiştirmeye teşvik edildi.

Siyah çay, yaprakların mayalanmasıyla oluşur. Yeşil çayda mayalama işlemi yapılmaz. Yapraklar kurutulur, kıvrılır ve mayalanır. Mayalama işlemi; yüzde 95 nemli ortamda 27 derecede 1 ila 3 saat bekletme işlemidir. Mayalamadan sonra son kurutma yapılarak ince veya kalın doğranma işlemine girer.

Çay içindeki tein maddesiyle sinirleri uyarıcı etkiye sahiptir.  

5 Temmuz 2015 Pazar

SEPTİSEMİ ÖLÜM GETİREBİLİR

Septisemi, mikropların kana karışarak bütün vücuda yayıldığı ağır bir hastalık durumudur. Vücuttaki herhangi bir apseden veya başka bir sebeple kana geçen bir miktar mikrobun kanda hızla üremesi bu hastalığa sebep olur. Çok yüksek ateş ve hastanın bitkinliğiyle kendini belli eder. Genel durum derhal bozulur ve hasta dalgınlaşır. 

Bu hastaların kanlarında mikropları tespit etmek mümkündür. Beyin, kalp, karaciğer, böbrek gibi organlara yerleşen mikroplar öldürücü apselere sebep olurlar.

Tedavi için antibiyotikler tatbik edilir. Mikrobun tipi hemen tespit edilirse, tedavi daha isabetli olur. Gerektiğinde, etkili olan antibiyotik yüksek dozlarda damarlardan verilir. Dikkatli bir uzman hekim tetkik, takip ve tedavisi icap ettiren bir hastalık hâlidir.

SEDEF YILLARCA SÜRER

Her yaşta ve cinste görülen sedef hastalığının sebebi belli değildir. İlk önce eklem bölgelerinde kızartı ve sedef şeklinde kabuklanmalarla başlayan bu hastalık ilerledikçe bütün vücudu sarar. Yüze ve saç diplerine kadar yayılır. Deri sertleşir ve pul pul dökülür. Vücutta başka bir rahatsızlığa sebep olmaz. Senelerce süren bir hastalıktır. Çok ilerlediği hallerde kalbe ve karaciğere de zarar vermeye başlar.

Kesin bir tedavisi yoktur. Stresten uzak bir hayat, "A, D, C" vitaminleri, kortizonlu ilâçlar, bazı özel deri merhemleri iyi gelir. Bazı hastalar güneşten istifade ederken; bazıları ise daha da kötü olur. Baharlı, biberli, mayalı gıda ve içkiler, üzüntü, sinir bozuklukları hastalığı azdırır. 

Sabırlı olmalı ve hastalığın hangi hallerde ilerlediğini iyi bilmeli ve ona göre davranmalıdır. Zaman zaman cilt mütehassısına görünerek hastalığın tedavisi için yeni bir program olup olmadığını öğrenmek lâzımdır.  

SARA HASTALIĞI (Epilepsi)

Sara, doğuştan veya bir kafa iltihabı, menenjit, kafa çarpmaları sonunda meydana gelen ve bayılma ile kendisini gösteren bir hastalıktır. Bayılma krizleri bazan her gün, bazan haftada, ayda bir gelir. Sıcak hava, alkol, üzüntü bayılma krizlerini davet edebilir. Kriz geldiği zaman hasta kendisinde bir fenalık hissi duyar, midesi bulanır, başı döner ve vücudu kasılır. Birkaç dakika sonra kendini kaybeder, yere düşer. Düştüğü yeri bilmez. Suya, ateşe, uçuruma bile düşebilir. Hastanın dişleri kilitlenir (bu arada dilini ısırabilir) , ağzından köpüklü salyalar gelir.

Bu durum 15-20 dakika kadar sürer. Gözleri kapalıdır. Daha sonra agresif veya sakin bir şekilde ayılır. Agresif ayılmada elbiselerini yırtar ve saldırgan olabilir. Daha sonra kendisi
bitkin durumda olduğundan istirahate çekilir.

SALPENJİT KISIRLIK YAPAR

Salpenjit, kadınlarda yumurtalıkları rahime bağlayan kısımların (fallop boruları) iltihabına verilen isimdir. Sadece fallop borularının etkilenmesi enderdir. Çoğunlukla yumurtalıkların iltihabıyla beraberdir. Çok sık görülen bir rahatsızlıktır. Bilhassa evli ve doğum yapmış kadınlarda çok sık görülür. Loğusalık ateşinden (loğusa humması) sonra yada düşük sonrasında gelişir. Kirli ve evde yapılan doğumlar, kürtajlar bu hastalığa kolay sebep olurlar.

Bunun haricinde, akciğerlerden veya üriner sistemden kan yoluyla gelen mikroplar da salpenjit yapabilirler. Bu enfeksiyona sebep olan mikroplar stafilokok, streptokok, gonokok ve tüberküloz basilleridir.

Bu iltihaplı hastalık, kokulu akıntı ve kasıklarda sancılara sebep olabilir. Vücutta romatizma ve kansızlık gibi hastalıklara da meydan hazırlar. Uzun süren salpenjit, kısırlıkların da bir sebebidir. Zamanında tedavi için bir kadın-doğum uzmanına müracaat etmek gerelir.

SITMA KANSIZLIK YAPAR

Sıtma geçmiş yıllarda, memleketimizde büyük tahribat yapmış bir hastalıktır. Diğer adı "malarya" dır. Sivrisineklerle bulaşır. Bataklık bölgelerinde salgın şeklindedir. Sivrisineklerin "anofel" denilen türünün bulaştırdığı hastalıktır ve "plazmodium" adı verilen bir kan paraziti ile meydana gelir. Sıtmalı kişilerden bu paraziti alan sivrisinekler, sağlam insanları sokarak bulaştırırlar. Bu parazitler insanın kanında alyuvarlarda çoğalarak onları parçalarlar ve buradan dağılan yeni parazitler yeniden sağlam hücrelere musallat olurlar. Böylece devamlı bir kan tahribatı vardır. Hastalar süratle kansız ve halsiz bir duruma düşerler. 

Parazitler hücreyi parçalayıp kana karıştıkları zaman birden titreme ve ateş yükselmeleri olur. Parazitin cinsine göre ateş, iki veya üç günde bir kendisini gösterir. Birkaç saat devam eder ve kendiliğinden düşer. Sıtmalı insanın dalağı ve karaciğeri büyür. Küçük çocuklarda gelişime engel olur. Vücudu kansız bıraktığı için diğer hastalıklara zemin hazırlar. Karaciğer sirozuna sebebiyet verebilir.

Sivrisineklerle mücadele edilmelidir. Civarda bataklık varsa kurutulmalı, çevre ilâçlanmalıdır. Sıtma hastalığının, bir hafta süreyle ve günde üç adet alınan "kinin" ilâcıyla tedavisi mümkündür.  

SAĞIRLIK

Sağırlık bazan doğuştan irsi bir hastalık şeklindedir. Çoğu zaman sonradan meydana gelir. Sağırlığa en çok ileri yaşlarda rastlanır. Genç yaşta görülen sağırlık, geçirilen bir kulak iltihabına veya kulak zarının yırtılmasına sebep olan kazalara bağlıdır. Yaşlılarda sağırlık daha çok kulak zarının kireçlenmesi ve kulak kemiklerinin hareket kısıtlılığıdır. Bu çok yavaş ilerleyen bir sağırlıktır. Bazı sağırlıklar da kulak normal olduğu halde sinirsel sebeplere bağlıdır. 

KBB (Kulak, Burun, Boğaz) mütehassısına baktırmak gerekir. Sağırlığın sebebi vaktinde tespit edilirse ilâçla veya ameliyatla düzeltilebilir. 

SAFRA KESESİ HASTALIKLARI

Karaciğerin altında bulunan ve karaciğerin yaptığı safrayı depo eden safra kesesi, vücudumuzun önemli bir organı olmamakla beraber; hastalıklarıyla çok rahatsızlık verir. Karnın sağ tarafında ve kaburga kemiklerinin altında bulunan safra kesesi, çok çabuk iltihaplanan bir organdır. Aynı zamanda çok çabuk taş yapan organlardan biridir. Safra kesesi iltihapları ve taşları şiddetli, tahammül edilemez ağrılara ve ateşe sebep olur. Sancıları böbrek sancıları gibi dayanılmazdır. Sancılar sağ omuza doğru yayılırlar. Ayrıca şiddetli bulantı ve kusmalara sebep olurlar.

Safra iltihapları ve safra tembellikleri devamlı hazımsızlığın, mide bozuklularının ve gastritin bir sebebidirler. Şişman insanlarda safra kesesi tembelliklerine daha sık rastlanır ve tembelleşmiş keseler çabuk iltihaplanarak taş yaparlar. Taşın safra kanalını tıkadığı hallerde "sarılık" ortaya çıkar. Taş aynı zamanda safra kesesinde kanserin ortaya çıkmasına sebep olan faktördür.

Safra kesesi rahatsız olanlar, baharlı ve biberli, tavada kızarmış yemekleri yemekten çekinmelidirler. Yumurta, çikolata çok dokunur. Şişman kişi zayıflarsa, kesenin tembelliği azalır. Safra kesesi iltihapları için antibiyotikler kullanılır. Ayrıca keseyi çalıştıran ve boşaltan ilâçlar da vardır. Taş olmuşsa mutlaka ameliyat olunmalıdır.

4 Temmuz 2015 Cumartesi

HAD VE MÜZMİN ROMATİZMA

Akut (had) Romatizma:

Dünyada çok önemli hastalıklardan biridir. Sinsi ve tahripkâr bir hastalık olduğundan daima endişe vericidir. Boğazda veya vücudun herhangi bir yerinde "hemolitik streptokok" ismi verilen mikropların üremesinden ve bunların çıkardıkları zehirlere karşı vücutta meydana gelen bir alerjik durum neticesinde ortaya çıkar. Sık sık bademcik iltihabı olan çocuklarda ve gençlerde sık görülür.

Boğaz iltihabından bir müddet sonra kol ve bacak eklemlerinden birinde ağrı ve şiş başlar. Ateş yükselir, sonra bütün eklemlere sıçrar. Hasta kol ve ayaklarını oynatınca çok acı çeker. Bu hastalığın en büyük tehlikesi 25 yaşına kadar kalbi tutması ve tahriplere sebep olmasıdır. Kalpten sonra en çok beyni ve diğer bütün organları tutabilir. Zamanında tedavi edilmezse büyük zararlara sebep olabilir.

Bazan sinsi seyreden romatizma ilk belirtisini bir kalp bozukluğuyla verir. Geçer gibi görünen bu hastalık zaman zaman alevlenir ve yeni tahripler yapar. Bu hastalığa yakalananları yıllarca ve dikkatle izlemek gerekir.

DALTONİZM (Renk Körlüğü)

Bazı kişiler bazı renkleri göremezler ve renkleri birbirinden ayıramazlar. Bu bozukluk doğuştan olan genetik (irsi) bir göz hastalığıdır. Renk körlüğü olan bir kısım kimseler kırmızı-yeşil, bir kısmı da sarı-maviyi göremezler. Bu hastalığı ilk defa Dalton tarif ettiğinden renk körlüğüne "daltonizm" adı verilmiştir. 

Zararlı ve tehlikeli bir hastalık değildir. Hiç bir tedavisi de yoktur. Ömür boyu devam eder. Yalnız bu gibi şahıslar renkleri fark edemedikleri için bazı işlerde çalışamazlar. Araç kullanmaları da risklidir. Renk körlüğü çoğu zaman ehliyet almak için yapılan sağlık muayenelerinde farkedilir. Renkli noktalarla hazırlanmış şekilleri veya rakamları ayıramazlar.  

RAŞİTİZM "D" VİTAMİN AZLIĞI

Küçük çocuklarda "D" vitamini eksikliğine bağlı bir hastalıktır. Bu vitaminin eksikliğinde, kemikler zamanında kireçlenip kalsiyumu tutamazlar ve kemikler yumuşak kalır, eğrilir. Aynı zamanda raşitik çocuklarda büyüme noksanlığı da vardır. Bilhassa bacak kemikleri çarpılır. Göğüs kemiklerinde tespih taneleri gibi şişlikler meydana gelir. Kafa kemikleri kıkırdak şeklinde kalır ve bıngıldak kapanmaz. Göz beyazları kalsiyum noksanlığından gök mavisi rengindedir. 

Bu çocuklar devamlı huzursuzdurlar ve ağlarlar. İştahları kesilmiştir. Hastalık zamanında teşhis ve tedavi edilmezse; çocuklar kısa boylu, çarpık kemikli kalırlar. Yetişkinlerde ise; "D"vitamini eksikliği "osteomalazi" hastalığı denilen, kemiklerde yumuşama ve eğrilme durumuna yol açar.

"D" vitamini ve güneş banyoları hastalığı derhal önler ve bütün bozukluklar düzelir. Çocuklara kalsiyumca zengin süt, yumurta gibi gıdaları vermek, kalsiyumlu iğneler yapmak faydalıdır.

PROSTAT ERKEĞİN DERDİ

Erkeklerde idrar kesesinin altında bulunan ve bir kestaneye benzeyen prostat bezi, meninin sulanmasını temin eden salgısıyla cinsi organların bir parçasıdır. İdrar yolu tam bu bezin ortasından geçer ve bezden buraya kanallar açılır. Belsoğukluğu veya idrar yolu iltihapları kolayca prostat bezini de iltihaplandırırlar. İltihapları çok sancılıdır ve idrar sonunda akıntılara sebep olur.

Yaşlılarda prostat bezi büyür ve fonksiyonu da azalır. Büyümekle idrar yolunda darlığa sebep olur. Bazan tamamen idrar yolunu tıkar ve idrar yapmaya engel olur. Bu durumda hastalar idrarın mesanede birikmesiyle şiddetli ağrılar duyarlar. Yaşlılarda tıkanmaya sebep olan en önemli prostat hastalığı kanserleri ve tümörleridir. İlerlemiş vakalarda bel kemiğine atlama ihtimâli vardır.

Prostat iltihapları (prostatit) antibiyotiklerle tedavi edilirler. Büyümeleri veya tümörleri ameliyatı icap ettirir. Bu bezin kanserleri çok yavaş geliştiklerinden erken teşhis ile tamamen kurtulmak mümkündür.

TER VE İDRAR PİŞİKLERİ

Pişik daha çok çocuklarda ve şişman insanlarda görülen bir hâldir. Apış aralarında, memelerin altında, koltuk altlarında meydana gelir. Deri kızarır, yanar ve kaşınır. Çok rahatsız olan bebekler durmadan ağlarlar. Bebeklerde sebep, idrarlı veya kakalı bezlerin uzun zaman çocuğun altında kalması ve cildini tahriş etmesidir. Büyüklerde pişiklerin sebebi, terleme ve pişik olan bölgelerin havasız kalmasıdır. Pişiklerin çaresine bakılmazsa, derinin kaşınmayla hırpalanması sonucu yaralara sebebiyet verilebilir.

Kapalı ve havasız bölgelerin sık sık yıkanmaları ve hava alacak şekilde bir müddet açık tutulması lâzımdır. Pişik bölgeleri yıkandıktan sonra ince tabaka "% 10 çinko oksitli krem" sürülür (eczanede mevcut) . Çinko oksitli krem kızartı ve kaşıntıyı kısa zamanda giderir.

3 Temmuz 2015 Cuma

POTT SAKAT BIRAKIR

Pott, tüberküloz mikrobunun bel kemiğinde yaptığı bir hastalıktır. Çocuklarda ve gençlerde çok görülür. Yavaş ilerleyen ve çoğu zaman sadece bel ağrısına sebep olan, fakat sonunda kamburluk yaparak sakat bırakan bir hastalıktır. Yakaladığı omurga kemiklerinin bir veya ikisini tahrip eder ve eritir. Röntgenle kolayca teşhis konulur.

Devamlı bel ağrısı duyan ve belinde bir çıkıntı görülen, zayıf, soluk, hafif ateşli çocuk ve gençlerde hemen bu hastalığı düşünmek lâzımdır. Hasta, ortopedist tarafından alçıya alınır ve uzun istirahate tâbi tutulur. Ayrıca antibiyotik ve diğer tüberküloz ilâçları tatbik edilir. Erken tedavi ile hasta tamamen iyi olma şansına sahiptir.

PERİKARDİT KALBİ BASKILAR

Kalbin üzerini saran zarların iltihaplanmasına "perikardit" denilir. Bu iltihaplanmanın çoğu sebebi, romatizma veya tüberküloz basilidir. Akut perikarditlerde kalp zarları ile kalp arasında su toplanır ve kalbe baskı yapar. Müzmin perikarditte kalp zarları kireçlenir, bazan kemik gibi sertleşip kalbe baskı yaparlar. Neticede kalp rahat çalışamaz ve kalbe ait sorunlar başlar. Nefes darlıkları, çarpıntı, morarma, yüz ve bacaklarda şişme, karında su toplanması gibi şikâyetleri başlar. İltihap sebebiyle göğüste şiddetli ağrılar olur. Perikardit daha çok gençlerde görülen bir hastalıktır. 

Akut perikardit tedavisi; antibiyotiklerle ve uzun bir iğneyle göğüsten girilerek kalbin etrafında baskı yapan suyun alınmasıyla yapılır. Müzmin perikarditler için ameliyat şarttır.

SİGARA İLE HAYAT ZOR

Dünyada yaygın bir alışkanlık olan sigara tiryakiliği, birçok hastalıkların sebebi olarak görülmektedir. Alışkanlık meydana getirdiği için terkedilmesi güç olmaktadır. Bu yüzden hiç başlanmaması gerekir. İrade gösterip sigarayı bırakanların bir çoğu tekrar geri dönüş yaparlar. 

Her şeyden evvel sigarayı devamlı içenlerde, müzmin sigara bronşitleri olur. Bu şahıslar her sabah öksürerek balgam çıkarmaya ve ciğerlerini temizlemeye çalışırlar. Damar sertliğinin meydana gelmesinde de sigaranın payı olduğu düşünülür. "Bürger" hastalığı denilen ayak damarlarının tıkanmasında sigaranın rolü büyüktür. Sigara midede gastrite sebep olur. Kalbin koroner damarlarında daralmalara sebep olur. Akciğer ve mide kanserlerinde sigara birinci sebep olarak ileri sürülmüştür.

2 Temmuz 2015 Perşembe

SİROZ KARACİĞERİ BİTİRİR

Siroz karaciğerin bir hastalığıdır. Bu hastalığa yakalanan karaciğer, önce şişer ve büyür, sonra da sertleşerek küçülür. Bu organın vazife gören bütün hücreleri tamamen tahrip olur. Bu tahrip yavaş yavaş meydana gelir. Hastada iştahsızlık, etlere karşı tiksinti, adalelerde erime başlar. Karında su toplanır ve hasta iştahsız olduğu halde kilo aldığını zanneder. Karın giderek şişer ve deride damarlar belirmeye başlar. Dil, çiğ et rengini alır, kırmızılaşır. Yüzde ve boyunda âdeta örümcek ağına benzeyen ince ve kılcal damarlar ortaya çıkar. Avuç içinde kırmızı lekeler oluşur. Halsizlik git gide artar, bağırsaklarda fazla gaz toplanır. 
Hastalığın çok ileri zamanlarında "sarılık" başgösterir ve hasta ağır karaciğer yetmezliğinden komaya girer. Bazan ağızdan ve makattan kanamalar olur.  

Siroz, yavaş yavaş öldüren bir hastalıktır. Meydana gelmesinde çeşitli sebepler rol oynar. Başta alkol olmak üzere, çeşitli karaciğer iltihapları, vitamin eksiklikleri, sıtma tehdidi bu sebepler arasındadır.

Hastane tedavisi gerektiren bir hastalıktır. Dikkatli bir muayene ve tetkikten sonra teşhis konulur. Karaciğerin vazife yapma kabiliyeti ölçülür ve ona göre diyet ya da ilâç verilir. Alkol, yorgunluk çok zararlıdır. Hastaların bol vitamin almaları lâzımdır. Yağlı ve hazmı zor yiyecekler yasaklanır. Karaciğer iflâh olmaz bir vaziyette, kişiyi ölüme doğru sürüklüyorsa; organ naklinden başka çare yoktur.

SİYATİK SİNİRİ AĞLATIR

Kökü bel kemiğinden çıkan ve her iki bacağın ayak topuğuna kadar uzanan büyük sinirlere "siyatik" siniri denir. Bu sinirin herhangi bir sebeple iltihaplanmasına, tahriş olmasına ve bunlara bağlı ağrılara halk arasında siyatik hastalığı denilir. Esasen böyle bir hastalık yoktur. Siyatik sinirinin hastalanması vardır.

Siyatik sinirinin hastalanmasında en çok sebep olan romatizmadır. Bel kemiği bozukluklarında, kadınlarda yumurtalık kisti veya tümörü bulunanlarda, kalçaya yapılan enjeksiyonlardan sonra siyatik siniri tahriş olabilir. Ağrısı çok tipiktir. Kalçadan topuğa kadar, bir hat tarzında ağrı vardır. Hareketle bu ağrı çok artar. Siyatik sinirinin üzerine basıldığı zaman şiddetli ağrılar oluşur. Hastalar ağrıdan korkarak bacaklarını oynatmak istemezler. Bu ağrılar bazan kişiyi ağlatır.

Ağrıyan siyatik sinirinin köküne, uyuşturucu ilâçlar enjekte edilir. Ağızdan alınan ağrı kesiciler de siyatik ağrısını kısmen hafifletirler. Siyatik sinirini tahriş eden ve iltihabına sebep olan esas sebebi tespit ederek tedaviyi ona göre uygulamak gerekir.  

1 Temmuz 2015 Çarşamba

SPOR YAPANLAR DİKKAT

Sağlık bakımından spor, en önemli konulardan biridir. Spor yapan insanlarda adale ve kemik dokusu gelişir, kan dolaşımı artar ve dokular daha iyi beslenir. Mikroplara ve hava şartlarına karşı vücudun mukavemeti artar. Terle dokulardaki zehirli maddeler dışarı atılır. Akciğerler bol oksijen alır ve genişler.

Herşeyden evvel spor yapmasını bilmek lâzımdır. En iyi spor kültür-fizik ve hafif sportif oyunlardır. Yüzme, yürüyüş gençliği elde tutmaya yarar. Futbol, boks, güreş, halter gibi ağır sporlar çok zaman faydadan çok zarar getirir

40 yaş üzerindeki kişilerin, aşırı yorucu, nefes nefese bırakan sporlardan kaçınmaları gerekir. Bu yaş ve üzeri insanlarda vücut, akciğerlere çekilen yoğun oksijenin tamamını dokularında kullanamaz ve kanda fazla oksijen birikir. Dolayısıyla kanda "serbest radikaller" denilen oksijenli bileşiklerin sayısı artar. Kalp ve damar hastalıkları için altyapı hazırlanmış olur. Özetle; gençleşeyim derken erken yaşlanmaya hızla gidilir.

Ayrıca; hasta olan insanların da spor yapması doğru değildir. Yarar değil tersine vücuda zarar verir. Spor sağlıklı bedenle yapılmalıdır, hafif ve fazla yorulmadan...

YARAYA PANSUMAN YAPMAK

Yaraların tedavisi için, gayet dikkatle yapılması icap eden ufak tıbbi müdahalelere "pansuman" denir. Pansumanlarda dikkat edilecek nokta, yaraları mikroplardan temizlemek ve dışarıdan gelecek yeni mikropların yaralara konup yapışmalarını engellemektir. 

Yaralar % 70' lik alkol, oksijenli su veya tentürdiyot gibi dezenfektan maddelerle temizlendikten sonra üzerlerine antibiyotikli pomadlar veya"çinko sülfat" gibi mikrop öldürücü merhemler sürülür. Üzerleri steril, el değmemiş gazlı bezlerle kapatılır. Yaraların üzerine pamuk koymak yanlıştır. Yarayı işletir ve azdırır.

Yaraları her gün veya gün aşırı pansuman yapmak gerekir. İltihaplanmamış ameliyat yarasını hergün açmak doğru değildir. Yaradan kabuklar dökülüp, yeni deri gelene kadar pansumana devam etmelidir. Kirli bez ve mendillerle pansuman yapılması tehlike arzeder.

Ufak tefek el kesikleri ve yaralanmalar için tentürdiyot sürüp pratik tıbbi flaster yapıştırılabilir. Flasterler değiştirildiğinde her defasında alkol veya tentürdiyot yaraya yeniden sürülmelidir. 

PANKREASIN ŞAKASI YOK

Pankreas, midenin arkasında bulunan vücudun en önemli salgı bezlerinden biridir. Hayati bir organdır ve bu bezin yokluğunda yaşamak hemen hemen mümkün değildir. Salgıladığı "insülin" adı verilen hormon ile şeker metabolizmasını idare eder. Ayrıca bağırsağa etleri ve yağları sindirmek için "ferment" denilen maddeler verir. Mide, bağırsak ve safra kesesinin çalışmasını ayarlar.

Pankreas bozukluğuna bağlı ve en sık görülen hastalık; şeker hastalığıdır. Bundan başka pankreasın iltihaplanması (pankreatit) ve tümörlerle istilâ edilmesinde de, yağlı ishâller, zayıflama ve karın ağrısıyla kendini gösteren hastalıklar meydana gelir. Bu organın akut iltihaplanması çok tehlikelidir. Birkaç gün içinde pankreas yetmezliğinden ölüm gelebilir. 

Mide, karaciğer ve pankreas kanserleri kolayca birbirlerine atladıkları için teşhis koymak bazan güçleşebilir. Bir tomografi cihazı pankreasta üreyen bir tümörü, ancak belli bir çapa (1,5-2 cm) geldikten sonra algılar. 

Uzun süren yağlı ishâllerde daima bir pankreas hastalığını düşünmek lâzımdır. Hastane tedavisi ve duruma göre ameliyat gerektirir.