Toplu yaşamak, ekonomik örgütlenme biçimidir. Çünkü
yaşayarak öğrenilmiştir ki; toplu halde yaşayan canlılar, tek başlarına
yaşamaya göre, hem daha iyi beslenirler,
hem daha iyi korunurlar hem de daha sağlıklı olarak soylarını
sürdürebilirler.
ÂDÂB- MUÂŞERET
Toplumsal yaşamın olmazsa
olmaz şartı “âdâb-ı muâşeret”tir. Âdâp, edebin çoğuludur. Edep; iyi, güzel, zarif, başkalarını
kötü davranışa kışkırtmayan söz ve davranış demektir. Muâşeret ise bir arada, cemiyet olarak yaşamaktır. Toplumsal
hayatın nimetlerinin en mükemmel yaşanması için, bireylerin “âdâb-ı
muâşeret”e yani “ahlâk ve görgü kuralları”na uyması
gerekir. Aksi takdirde “birlikte yaşamak” beraberinde kötülük
ve belâ getirebilir.
İnsanın, temel
içgüdülerinden biriyle harekete geçmesi, esas olarak tatminsizlikten doğar. Ancak vitrine konmuş bir tepsi baklava tok insanın bile beslenme dürtüsünü uyarır.
Fırtınalı bir havada korunaklı bir ev, içine sığınma arzusu uyandırır. Sıcak yaz günü büfedeki soğuk bir
limonata, susamamış kişide dahi içme
isteği yaratır. Ama cemiyet hayatında bunlardan çok daha önemlisi ve
tehlikelisi, erkeklerin cinsel
dürtülerinin sürekli tahrik
edilmesidir. Erkeğin mütecaviz eylemleri de, kadınların dişilik hatlarını ve bedenlerini teşhir etmeleri de içgüdüseldir.
Ancak ne erkeğin mütecaviz davranışları, ne de kadının teşhirciliği
içgüdüseldir diye hoş karşılanmamalıdır.
Tarih boyunca bütün dinlerin, üzerinde en çok titizlendiği
konu, kadının örtünmesidir. Ne
tuhaftır ki; kadınların, kısıtlanmış yurttaşlık
ve insanlık haklarının teslim edilmesi, kadınlar tarafından “açık
saçık giyinme özgürlüğü” şekline dönüştürülmüştür...
Kaynak: iktisat uzm. ege
cansen 2.7.2011 hurriyet