"KIRMIZI bir gül getirirsen, yarın akşamki düğünde seninle dans ederim" dedi genç kız. Bu sözleri duyan delikanlının yüzü parladı. "Evet, evet getirebilirim elbette!" diyerek sevinçle evine koştu...
Evinin arka bahçesine giderek kırmızı bir gül aramaya başladı, fakat "olacak şey değil!" dedi, bütün bahçeyi dolaşmasına rağmen tek bir tane dahi kırmızı gül göremedi. Güllerin hepsi beyazdı. "Olamaz Allahım!" diyerek derin bir iç geçirdi.
Biraz ötede çağla ağacının üzerinde terennüm eden bülbül, delikanlının hüzün dolu iç çekişini
hissetti.
Hava kararmaya başlayınca; bülbül, bulunduğu yerden uçarak beyaz bir gül dalına kondu. Göğsünü gülün dikenine bastırmaya başladı. Duyduğu ilk acıyla öttü, gülün üzerine birkaç damla kan düşmüştü, fakat hâlâ beyazlığı örtülmemişti.
Bülbül göğsünü biraz daha dikene batırdı, diken kalbine kadar ulaşmalıydı, ancak oradan akacak kan gülü tamamen kırmızıya boyayabilirdi.
Diken, kalbine ulaşınca vücudu acıdan titredi, uzun uzun öttü ve gül fidanının dibine cansız düştü... Geride pırıl pırıl parlayan kıpkırmızı taze bir gül bırakmıştı.
Ertesi sabah, üzüntüyle yatağından kalkan delikanlı son bir ümitle bahçeye tekrar baktı, fakat o da ne!, gözlerine inanamadı. Bahçede kıpkırmızı bir gül âdeta kendisine bakıyordu. "Dünkü heyecanımla farketmemişim herhalde" diye düşündü.
Koşarak gülün yanına gitti, aceleyle dalından kopartarak hızlı adımlarla beğendiği kıza ulaştırdı. Gülü delikanlının elinden alan genç kız güle şöyle bir baktı, dudak büktü ve...
"Yan sokaktaki komşunun oğlu, kendisiyle düğünde dans edersem bana mücevher kolye vereceğini söyledi, onun yanında kırmızı bir gülün ne kıymeti olabilirki" dedi.
Kaşları çatılan delikanlı, hiddetle gülü kızın elinden aldı ve yolun ortasına fırlattı... Gül, o anda yoldan geçmekte olan bir faytonun tekerlekleri altında ezildi.
Üzüntüyle evine dönen delikanlı "Hayat umduğum gibi değilmiş" diyerek tozlu kitaplığından çıkardığı kalın felsefe kitabının sayfaları arasında kayboldu...
kaynak: oscar wilde'ın bir hikâyesinden