Tarih araştırmalarına çalıştığımız günlerde, Atatürk, öğleden sonraları çok defa bizimle beraber bulunuyordu.
Okunan yazıları “dinliyor” ve
gereken “direktifleri” veriyordu.
Toplantılardan birinde, İslâm tarihinde “Hulefa-i Raşidin” dönemine ait bir yazı okundu. Dikkatle dinleyen Atatürk, Peygamber’in vefatından sonra beliren “halifeliğe” ait durumu özetledi.
Başkalarına haber vermeden
“aceleyle” nâşını defneylemek
yolundaki “teşebbüsleri” ve bunlara
önayak olan Hz. Ali’nin hareketini “eleştirdi” ve şöyle devam etti :
“Büyük bir devrim yaratan Hz. Muhammed’e karşı beslenilen
sevgi, ancak O’nun ortaya koyduğu fikirleri, esasları korumakla olur.”
“Peygamber vefat eder etmez düşünülecek şey, O’nu bir an
evvel toprağa vermek değil, yaratmış olduğu devrimi güvenlik altına almaktır.
Bu da, yerine önce devrimi kavramış en yakın bir arkadaşını geçirerek,
başgösterecek tehlikeleri önlemekle olurdu. Devrimi kavramış ve O’na bütün
varlığıyle bağlanmış böyle bir halef seçtikten sonradır ki, defni
düşünülebilirdi. O zaman beş on akraba ile değil, tüm kendine bağlananların
katılımıyla ve şanına yaraşır bir törenle fâni nâşı ebedi istirahat yerine
verilebilirdi... Ne Ali ne de diğer Haşimoğulları bunu düşünmediler.”
“Bu gerçeği o zaman ancak üç büyük insan kavramış : Ebubekir,
Ömer ve Ebu Ubeyde. Tarih olaylarının gelişini, müslümanlığın bu üç büyük
insanın teşebbüs ve azimleriyle kurtulmuş olduğunu meydana koymuştu. Devrimin
bu üç siması, yaratıcısı kadar büyük insanlardı...”
Atatürk
, bunları söyledikten sonra bir süre durdu. Bizim de aynı düşüncede olup
olmadığımızı yüzlerimizden okumak istiyormuş gibi “hüzünlü bakışlarla” bir süre bizi “süzdü”. Kısa süren bu sahne beni duygulandırmıştı. Gözlerim doldu,
anlaşılmasın diye başımı önüme eğdim...
Prof.
Şemseddin Günaltay(*)
(*)
(1883-1961) Ord. Prof. M. Şemseddin Günaltay : Tarih Profesörü, Meclis Başkan
Vekili, Türk Tarih Kurumu Başkanı, Başbakan. Çeşitli tarihi eserleri vardır.
Kaynak :
kemal arıburnu, atatürk’ten anılar, işbank kült.yay. 1976 s.295,296