Seyhan nehri üzerinde Taşköprü |
Bizanslı Stefan'ın anlattığı efsaneye göre; Uranus'un iki oğlu Adanus ile Sarus'un Tarsuslular ile savaşarak şehri kurmuşlar, bunlardan birinin adı şehre, diğerinin adı da ırmağa verilmiş (Sarus Seyhan'ın eski adı). Bu efsane, Adana ile Tarsus arasında süregelen rekabetin köklerini hatırlatır.
Çok eskiden beri kullanılan bir yol üzerinde bulunan Adana, tarih boyunca birçok istilâlara uğradı. Mö 15. yy' da Hitit, mö 8. yy' da Asur, mö 6. yy' da İran (Pers) hakimiyetine girdi. Büyük İskender'den sonra (mö 333), Selefkiler'in ve Mısır Batlamyus hanedanının, sonunda mö 1. yy' da Pompeius eliyle Roma'nın egemenliği altına girdi. Özellikle Doğu Roma devrinde ticareti gelişti.
Seyhan nehri üzerinde 300 metre uzunluktaki 21 gözlü meşhur taşköprü, 6. yy' ın ilk yarısında Justinianus tarafından, belki Hadrianus'un yaptırdığı daha eski bir köprü yerine inşa edildi.
İslâm akıncıları, Adana yöresine ilk olarak 7. yy' da, Halife Ömer zamanında geldiler. Emevi Halifesi Abdülmelik şehri fethetti. Emeviler'den sonra gelen Abbasiler devrinde İslâm hakimiyeti daha kökleşti ve buraya Türk kabileleri yerleştirildi. 10. yy' da bir ara Bizans'a geçen Adana, 11. yy' da Selçuklular tarafından geri alındı. Bir müddet Haçlılar'ın, Kilikya Ermenileri'nin eline geçti.
14. yy' da az-çok Mısır Kölemen devletine bağlı Türkmen beylerinden Yüreğiroğlu Ramazan Bey Adana'ya hakim oldu. Ramazanoğulları Beyliği 15. yy' da Osmanlı ve Mısır devletleri arasında ayırıcı bir siyasi oluşum meydana getiriyordu. 16. yy' da Adana, Yavuz Sultan Selim'in Mısır seferi sırasında (1517) Osmanlı Devleti'ne katıldı ise de, eyalet idaresi bir süre daha Ramazanoğulları'nın elinde kaldı.
17. yy' ın ikinci yarısında Adana'dan geçmiş olan Osmanlı gezgini Evliya Çelebi (1671) şehir hakkında geniş bilgi verdi: "Adana'nın iki kapılı ve yedi kuleli, bir yanı Seyhan ırmağı, diğer yanı hendeklerle korunan bir iç kalesi vardı. Şehir, kalenin batı ve kuzey taraflarında uzanıyordu. Hepsi de kerpiçten olmak üzere 8700 ev, beşi büyük olmak üzere 70 camii, 130 dükkân, 17 han ve bir Kapalıçarşı vardı. Şehrin çevresinde surlar yoktu, ama mahallelerin sokak başlarında geceleri kapatılan kapılar vardı. Sokaklar toprak olmakla beraber, çarşı ve pazar yerlerine yaya kaldırımları yapılmıştı. Şehrin etrafı bağ ve bahçelerle çevrili bulunuyor, bunlar bostan dolaplarıyla ırmaktan sulanıyordu."
Evliya Çelebi, Adana'nın ürünleri arasında limon, turunç, zeytin, incir, nar, şekerkamışı ve pamuğu sayar. Pamuğun önemli bir gelir kaynağı olduğunu söyler.
Adana Ulucamii çevresi |
1914-18 savaş yıllarında Toros ve Amanos tünelleri açılarak Adana, demiryoluyla İstanbul ve Halep'e bağlandı. 24 aralık 1918' de Fransızlar mütareke hükümlerine dayanarak Adana'ya girdiler. Sevr anlaşmasıyla Adana Osmanlı'ya bırakıldı ise de, Ceyhan'ın aşağı sınırına dayanan sınır çizgisi şehrin 25 kilometre yakınına kadar sokuldu. Ermeni milis kuvvetlerinden de yararlanan Fransızlar, Türk mücahitlerinin şiddetli direnmeleriyle karşılaşarak pek çok kayba uğradılar.
Fransızlar, Ankara anlaşmasıyla (20 ekim 1920), 5 ocak 1922' de Adana'dan çekildiler. 1950 yılından sonra Adana şehri medeni bir çehre kazanmaya başladı. Asfalt ve parke döşeli geniş caddelere, güzel parklara, büyük işhanlarına ve sevimli villalara sahip ticari bir merkez halini aldı. Yeni fabrikalar ve tamirhanelerle Türkiye'nin sanayi merkezleri arasına girdi. Adana verimli topraklara sahiptir.