İstanbul'un fethinden sonra şehir boşalmaya başladı. Fatih Sultan Mehmet şehir nüfusunu eski haline çıkarmak için, İstanbul'a göç edenlere bağ, bahçe, ev verileceğini duyurdu. Bu çağrıya kâfi cevap gelmeyince, Anadolu ve Rumeli'den beş bin müslüman ve hristiyan aile mecburi iskâna tabi tutuldu. Fatih'ten sonra gelen padişahlar da bu uygulamayı devam ettirdi. Mora, Güney Sırbistan, Ege adaları, Konya, Karaman, Aksaray'dan ve daha sonra Sefarad Yahudileri, Endülüs'lü Araplar, Kefe'den gelen Kırım'lılar şehri renklendirdi.
Şehrin mülki yöneticisi İstanbul Kadısı idi. Şehir; Suriçi, Galata, Eyüp ve Üsküdar olmak üzere dört kadılığa ayrıldı. Kadıların gözetiminde "ihtisap ağaları" belediye hizmetlerini yürüttüler.
Edirne'den İstanbul'a getirilen yeniçeriler ve sipahiler zaman zaman huzursuzluk kaynağı oldular. İktidar çekişmelerinde rol oynadılar. Şehirde çıkan her kargaşada yer aldılar. 17 yy.' da İstanbul nüfusu 800 bin idi. Avrupa ve Ortadoğu'nun en büyük şehriydi. Her türlü yenileşmeye karşı çıkan Yeniçeri Ocağı 1824' de dağıtıldı (vakayı hayriye) . Ocakla ilişkili Bektaşi Tekkeleri kapatıldı. 1839 yılında Tanzimat Fermanı ilânıyla Batı'ya yaklaşma hızlandı.
Yabancı bankaların, banker ve komisyoncuların yerleştiği Galata, finans merkezi oldu. Suriçi olan şehir merkezi, 1837' de Unkapanı, 1845' de Galata köprüleriyle Galata'ya bağlandı. Beyoğlu (Pera) , Avrupa şehri gibi oldu. Abdülmecid Han, atalarının yüzyıllardır oturduğu Topkapı Sarayı'nı bırakıp 1853' de yapılan Dolmabahçe Sarayı'na yerleşti. Sonraki yıllarda Beylerbeyi, Çırağan ve Yıldız Sarayları yapıldı.
18. yy' da kurulan askeri kışlaların çevresinde, Rami, Halıcıoğlu, Taksim, Maçka, Gümüşsuyu, Harbiye gibi yeni semtler oluştu. Feshane ile Haliç çevresinde sanayileşme başladı. Dolmabahçe ve Beylerbeyi (yazlık) Sarayının aydınlatılması için havagazı sağlayacak gazhaneler yapıldı. Artan gaz ile İstiklâl Caddesi aydınlatıldı. Şehre su sağlamak için büyük çalışmalar yapıldı...