ŞİFALI suların, ilk çağlarda sıhhî ve dinî düşüncelerle kullanıldığı anlaşılmaktadır. Tevrat'a göre, Milâttan çok önceleri Mısırlılar şifalı sulardan faydalanıyordu. Etrüskler ve Eski Yunanlılar da şifalı sulardan istifade etmişlerdir.
Hidroloji ve klimatoloji üzerine ilk eser, Mö 400 yıllarında hekimlerin babası sayılan Hippokrates tarafından yazıldı. Herodotos haricindeki Eski Yunanlı düşünürler, şifalı sular üzerinde pek durmadılar. Onlar, şifalı suların faydalarını "sağlık tanrısı" nın gücüne bağlarlardı. Bu yüzden, şifalı sular, Eski Yunan halkınca kutsal addedilirdi. Şifalı suların arslan heykeli ağzından akıtılması geleneği de bu devirden kalmadır.
Kaplıcalar, Romalılar devrinde büyük bir gelişme gösterdi. Romalılar da şifalı suların tedavi edici etkilerini kendi tanrılarının kudretine bağlarlardı. Bu sebepten, şifalı sulara tanrı isimleri verdiler; bu suların bulunduğu yerlere tanrılarının heykellerini diktiler ve tapınaklar yaptılar. Eski Yunanlılar ve Romalılar devrinde, kaplıcaların, tamamen dinî inanışların etkisinde olduğu ve bu etkiler altında geliştiği anlaşılmaktadır.
Romalılar, bazı hastalıkları kaplıcalarda tedavi etmişler, savaşta yorgun düşen askerlerine şifalı su banyolarıyla eski kuvvetlerini kazandırmaya çalışmışlardır. Romalılar, her gittikleri yerlerde büyük kaplıca tesisleri kurdular. Avrupa'da kurdukları tesisler 5. ve 6. yy' larda tabiî afetler ve savaşlarla yavaş yavaş tahrip oldu. Bu tesislerin yıkılmasında Hristiyanlığın büyük etkisi oldu. Hristiyanlık bu eserleri "putperestlik" olarak tanımlıyordu.
Türklerin Anadolu'ya girmesiyle, kaplıcaların yıktırılması sona erdi. Türkler Anadolu'ya girince, Bizanslı saray mensuplarının faydalandığı yalnız Yalova ve Bursa kaplıcaları kalmıştı. Selçuklular devrinde, Anadolu'nun çeşitli yerlerindeki kaplıcalar yeniden tamir edildi.
During, "Şarkta yıkanma bilgisi" adlı eserinde, Selçuklular devri kaplıcaları üzerine şunları yazdı: "Romalılar, banyo bilgisini Tiber kıyılarından gittiklere yerlere kadar götürüp yaydılar, fakat barbar Germenler, buraları istilâ ettikleri zaman bütün bu eserleri yok ederken, aynı istilâyı yapan Selçuklular, girdikleri yerlerde bu müesseseleri muhafazaya çok gayret ve itina göstermişlerdir"
Osmanlılar da kaplıcalara, Romalılar ve Selçuklular gibi büyük önem verdiler. Onlar da Avrupa'ya yaptıkları çeşitli akınlar sırasında, Romalılar gibi her gittikleri yere büyük kaplıca tesisleri yaptılar. Bugün bu kaplıcalar Avrupalılarca kullanılmaktadır.
Wollman, "Balneoloji" adlı eserinde, Osmanlılar devrinde Anadolu'daki kaplıcalar hakkında şunları yazmıştır: "17. yy sonlarına kadar suyun, cilt tazeliğini sağlayan ve şifa veren etkisi üstüne düşünceler unutulmuştu. Bu sırada Türkler, yıkanma kültürünün Avrupa'daki tek sahibiydiler. Bugün cami şeklinde, kubbeli ve havuzlu hamamlarıyla Avrupa'nın güneydoğusunda kendilerini tanıtmaktadırlar".
Osmanlıların Anadolu'da ve Avrupa'da eski çağlardan ve Selçuklulardan kalma birçok kaplıcayı tamir ettirmeleri ve yenilerini yaptırmaları, imparatorluğun yükselme devrine rastlar. İmparatorluğun duraklama ve gerileme devrinde, kaplıcalara verilen önem azaldı. Cumhuriyet devrinde kaplıcaların modern hale getirilmesine başlandı.
KAPLICA SULARININ ÖZELLİĞİ
Kaplıcalardaki şifalı sularda, madenî tuzlar halinde bulunan maddelerin başlıcaları; demir, kükürt, kireç, potasyum, sodyum, manganez ve silistir. Bu sularda radyoaktif ışınlar da vardır. Romatizma ve benzeri hastalıklardan ileri gelen ağrıların, felçlerin, birçok cilt hastalıklarının tedavisi ekseriyetle uzmanların nezaretinde yapılmaktadır. Kaplıcada çeşitli tedavi bölümleri bulunur.