DEMOKRASİ felsefi ve siyasi bir deneme olarak milâttan önce 508 yılında Eski Yunan'da uygulandı. 17. ve 18. yy' da Montesquieu'nun teorisine uygun olarak; kuvvetler ayrılığı, serbest seçimler, insan haklarına saygı gibi kurumsal mekanizmalar, iktidarın toplumu keyfi bir şekilde idare etmesine karşı korur.
Özgür ve bağımsız iradesi olan insan artık ilâhi gücün ve-veya ilâhi gücün yeryüzündeki temsilcilerinin boyunduruğundan çıkmış olur. Özgürlük insanın tabiatında var olan bir yetenek olarak olarak kabul edilir; dokunulmaz ve kutsal doğal hakların tanınmasıyla gerçekleşir.
Demokrasilerde insanlara fikirler dayatma veya zorlamayla kabul ettirilmez, ancak
toplumu ikna yoluyla bu gerçekleştirilebilir. Bu yüzden farklı teorik veya pratik fikirlere sahip siyasi partiler kurulur ve her parti kendini halka tanıtma çalışması yapar. 4-5 yılda bir yapılan seçimlerle halk, projelerini beğendiği partiyi seçerek yönetime taşır. Bazan da birden çok partiye koalisyon izni verir. Rejimde yaşanan arzu edilmeyen tıkanıklık ve bunalımlarda tek kurtuluş reçetesi olarak halkın oyuna müracaat edilir. Demokratik işleyişe dışarıdan yapılacak her müdahale "ihtilâl (darbe)" olarak algılanır. Darbeler, demokrasiye derin ve tedavisi zor yaralar açar.
1789 yılında insan-vatandaş hakları bildirgesi ilân edildi.
Sanayii devrimi başlayınca; halkın çoğu için hayat şartları zorlaştı. İşçilerin içinde bulunduğu durumu öne çıkaran Marksizm: "Demokrasi, insanın insanı sömürmesini engelleyememiştir" fikrini savundu. 1990 yıllarında Marksist sistemlerin birer birer iflâs etmesiyle, günümüzde demokratik değerler dünya çapında temel değerler olarak var olmayı sürdürmektedir. Elbette ondan daha iyi bir rejim sistemi ortaya çıkana kadar.