20 Kasım 2014 Perşembe

HARBİYE RESİMHANESİNDE YETİŞEN DÖRTLÜ

Çallı kuşağı döneminde de büyük çabaları olmakla birlikte, Harbiye resimhanesinin önemli dört ressamı  vardır. Bunlar, adı çok geçen Hoca Ali Rıza (1858-1930) , Üsküdarlı Cevat (1871-1939) ,  Diyarbakırlı Hoca Tahsin (1874-1937)  ve Sami Yetik (1874-1945)  dir.

HOCA ALİ RIZA

Hoca Ali Rıza’nın biraz kartpostala kaçan guvaj ve yağlıboyalarına karşılık, gerçekten iyi bir portre desencisi gücü ile, “diğerlerinden ayrıldığı” gözlemlenir. Ancak taşbaskı ile, Harbiye öğrencileri için kopya örneği olarak yaptığı kartpostal anlayışındaki ölü, hayâli desenleri, onun bu “sağlam portre gözlemi” gücüyle “çelişir”. Guvaj ve yağlıboyalarında, içinde yaşadığı İstanbul’un arnavutkaldırımlı dar sokaklarını ve onların iki yanında yer alan eski ahşap evlerin yerel havasını, “sevilen romantik konular” haline getiren odur.
Resim sanatına saygı uyandıran “hocalık meziyetleri” yanında, maniyere olmuş “Boğaziçi Manzaraları” yolunun açılmasında, onun bilmeyerek “olumsuz” etkileri olduğu söylenebilir.

ÜSKÜDARLI CEVAT

Üsküdarlı Cevat, Hoca Ali Rıza’nın atölyesinde yetişmiş, ilk “Türk Ressamlar Cemiyeti” kurucularından bir sanatçımız olup, yöresel resim sevgisi ile “albümler dolusu” suluboya resimler yapmıştır. Meriç vadileri yanında, Tırhala, Yenişehir, İzmir, Selânik gibi eski kentlerimizle, Yemen’den “tarihsel doküman” sayılabilecek görüntü anıları bırakmıştır.

HOCA TAHSİN

Hoca Tahsin’e gelince; bizde deniz ressamlığıyle ilgili olan, o son derece “işlek krokileri” ile önem kazanır. Deniz savaşlarıyla ilgili yağlıboya resimleri, krokilerinin net tazeliğini “yansıtmaz”; ancak kompozisyon dengesi ve dikkat çekici “ayrıntı işciliği” ile gene de “saygı” uyandırır.

SAMİ YETİK

Sami Yetik ise, bu son dörtlü içinde “işlek, becerikli”, taze notları yer yer yakalayabilen fırçasıyla, daha “atak” bir kişilik gösterir. Natürmortlarında, zaman zaman ustaca kullandığı “spatülüne” de yer verir. Kurtuluş savaşının cephe hareketleriyle ilgili figürlü kompozisyonları, natürmortlarının renkliliğini ve tazeliğini “göstermez”. Bunlarda, şafağın henüz sökmeden önceki alacakaranlığının “grileri” hakimdir. Sami Yetik, bu meziyetleriyle, Çallı kuşağının anlayabildiği izlenimciliğin pek dışında kalmaz.


Adnan Turani, Batı anlayışına dönük Türk resim sanatı, İşbank kültür yay, 1977, s.x