30 Haziran 2015 Salı

ÖKSÜRÜK ÇEŞİTLERİ

Öksürük, solunum yollarının veya akciğerin tahrişiyle meydana gelen ve solunum yollarında biriken salgının dışarı atılması için yapılan zorlamalı bir nefes verme hareketidir.

Boğaz tahrişleri, "bronş" denilen hava yollarının iltihapları, hava yollarına yabancı bir cisim kaçması, akciğerin her türlü hastalığı, sigara dumanı gibi solunum sistemini tahriş eden her tür duman ve gazlar, akciğerin şişmesine ve hava keselerinde su toplanmasına sebep olan kalp yetmezlikleri öksürüğe sebep olurlar. 

Öksürük aslında vücudun bir nevi müdafaa hareketidir. Öksürüğün çeşitli şekilleri vardır. Bazı öksürükler kuru ve şiddetlidirler. Bu tip öksürüğe daha çok "bronşit" adı verilen bronş tahrişlerinde rastlanır.

ÖDEMİ OLAN TUZSUZ YEMELİ

Yüzün, bacakların bazan bütün vücudun şişmesine "ödem" denir. Ödem derinin altında su toplanmasıdır. Basılınca çukurluk bırakır. Bacaklarında ödem olanların ayakkabıları ayaklarına uymaz.

Ödem en çok böbrek hastalıklarında, kalp yetmezliklerinde ve karaciğer sirozunda görülür. Bacaklarında varis olanlarda da ödeme rastlanır. Ödemi olanlarda idrar miktarı otomatikman azalır.

Ödemi olanların "tuzsuz" yemeleri şarttır. Ödemin tedavisi sebebine göre hekim tarafından ayarlanarak yapılır. İdrar söktüren ilâçlar ödemi kaldırırlar. Varisi olanlar varis çorabı giymelidir. 

SUYUN VÜCUT İÇİN ÖNEMİ

Hayatın kaynağı sudur. Vücudumuzun yüzde doksanı sudan ibarettir. Su vücutta hücrelerin içinde ve dokular arasında bulunur. Ayrıca, kanın esası da sudur. Susuz yaşam olmaz. Vücut suyu durmadan değiştirir. İdrar, ter, nefes ve dışkıyla hergün atılan suyun yerine dışarıdan devamlı su alınmaktadır. Az miktarda olmakla birlikte vücut kendisi de bir kimya laboratuarı gibi su yapar.

Organizmadaki, bütün tuzlar, gıdalar, hormonlar su ile taşınırlar ve gıdalar hücrelerin suyu içinde yanarlar. Bir insan, yerine su almadan günde 2-3 litre su kaybettiği zaman hayatı tehlikeye girer. İnsanın susuzluğa dayanması 3 günden fazla değildir. Açlığa daha uzun müddet dayanılabilir. Çocukların susuzluğa tahammülü daha azdır

Aşırı terlemeler, ishâller, kusmalar, kanamalar, yanıklar ve sıcak çarpmaları vücuttan aşırı su kaybına ve ileri derecede hâlsizliğe sebep olurlar. Su kaybı devam edince tansiyon düşer ve hastalar şoka girerek ölüm tehlikesine maruz kalırlar. Kaybedilen suyun yerine, kaybolan tuz da hesaba katılarak özel şekilde hazırlanmış serumlar deri altına ve damara enjekte edilir ve hayat kurtulur.

SUNİ BÖBREK CİHAZI

Suni böbrek cihazı özel olarak yapılmış kan süzgeçleridir. Aletin içinde özel filtreler vardır. Böbrekleri çalışmayan ve devamlı şekilde kanı kirlenen böbrek hastalarında, kan bu süzgeçden geçirilerek temizlenir. Bu arada böbrekler dinlenmeye ve çalışma güçlerini yeniden kazanmaya fırsat bulurlar. Filtrelerin içinde süzme vazifesine yardım eden kimyasal maddeler de bulunur. 

Geçici böbrek hastalıkları için önemli bir cihazdır. Kalıcı böbrek hastalarının ise cihaza bağımlı olarak böbrek naklini beklemekten başka çareleri yoktur. 

SU ÇİÇEĞİ AŞISI VAR

Su çiçeği, çocukluk dönemi hastalığıdır. Virüsle bulaşır. Çabuk bulaşan, tehlikesiz bir hastalıktır. Hafif ateş yükselmesi ve yüzde, vücutta sivilce gibi döküntülere sebep olur. Bir hafta içinde döküntüler kurur ve kabuklanırlar. Ateş düşer. Perhizi yoktur.

Su çiçeği aşısı vardır. Çocuklara 1 yaş cıvarında yapılır. Aşı ömür boyu muafiyet sağlar. 

29 Haziran 2015 Pazartesi

ŞEKER HASTALIĞI (Diyabet)

Şeker hastalığı, pankreas bezinin çıkardığı "insülin" ismi verilen bir hormonun eksikliği neticesinde ortaya çıkan bir hastalıktır. İnsülin noksanlığında, kan şekeri, vücuttaki dokulara yeterince girip yanma imkânını bulamaz ve kanda birikmeye başlar. Bu durum iki önemli soruna yol açar. Birincisi, doku hücrelerinin kâfi derecede beslenmemesi, diğeri de kanda artan şekerin (glikozun) kan damarlarını hırpalayıp tahriş etmesi sorunudur.

Normal bir insanın kanında bir desilitrede 90-120 miligram şeker vardır. Bu şeker maddesinin cinsi glikozdur. Glikoz dokuların, özellikle beynin en önemli enerji kaynağını teşkil eder. Dokular iyi beslenemeyince vücudun genel mukavemeti düşer, bağışıklık zarar görür, mikroplara direnç azalır. Hücreler şekeri tam yakamadıkları için aç kalırlar ve şeker hastaları doymak bilmezler.

ŞİŞMANLIK HASTALIĞA DAVET

Normal ve sıhhatli bir insanın kilosuyla boyunun son iki rakamı arasında büyük bir fark olmamalıdır. Bir insanın kilosu boyunun son iki rakamını 10' dan fazla geçerse o insanın şişman olduğundan bahsedilir.

Şişmanlık, vücuttaki yağların artmasından başka bir şey değildir. Hiç bir faydası da yoktur. Şişmanlama, fazla gıda almak ve lâzım olan kaloriden fazla olan kaloriyi vücuda sokmakla meydana gelir. Bunun dışında görülen şişmanlıklar bazı hormon bozukluklarına bağlıdır. Şişmanlığın az çok aile ve irsiyetle de ilgisi vardır.

Şişmanlık kısmen bir sağlıksızlık sayılabilir ve bazı hastalıklara zemin hazırlar. Şeker hastalığı, damar sertliği, kalp yetmezlikleri, safra kesesi tembellikleri, yumurtalık tembelliği, tansiyon yüksekliği şişmanlarda daha sık görülen hastalıklardır.

Yaş ilerledikçe insanların şişmanlığa doğru meyili artar. Bu bakımdan yeme sistemini duruma ve yaşa göre ayarlamak lâzımdır. Unlu ve şekerli gıdalar azaltılarak, proteinli (etlere) daha çok yer vermek uygundur. Çeşitli zayıflama diyetleri vardır. Zayıflamak isteyenlere bu diyet, şahsın durumuna göre diyetisyen tarafından tavsiye edilir.

KEMİK ERİMESİ VE YUMUŞAMASI

OSTEOMALAZİ (Kemik Yumuşaması)

Osteomalazi yetişkinlerde kemik ağrıları, kemiklerde kireçlenmenin azalması ile kendini gösteren bir hastalıktır. Kanda ve kemiklerde kalsiyum ve fosfor azalmıştır. Kemik yumuşamaları ve çarpıklıkları olur. Bu hastalar idrarla fazla kalsiyum kaybederler. Böbreklerde taşlar meydana gelebilir. Kemiklerin zayıf bölgelerinde kendiliğinden kırıklar olur. Bu hastalığın meydana gelmesinde birçok sebepler rol oynar. Esası "D" vitamini eksikliğidir.

Bu hastalara "D" vitamini verilir. Kalsiyum ve fosforca zengin gıdalar tatbik edilir. Güneş banyoları, ultraviyole ışınlar derinin "D" vitamini yapması için faydalıdır.

NEZLE TEDAVİSİ İSTİRAHAT

Nezle virüsü ile meydana gelen bu hastalık bütün dünyayı taciz etmektedir. Çok kolay bulaşır. Burun gıcıklanması ve hafif ateş, kırıklık ile kendisini birkaç saatte gösterir. Arkasından burunun bıktırıcı akıntıları başlar, yüz ve baş ağrılarına sebep olur. Virüs alındıktan sekiz saat sonra başlayan bu hastalık, en şiddetli devresini üç gün sürdürür. Bir haftada da geçer. Bu arada huzursuzluk, çalışma isteğini ve gücünü azaltma, sosyal faaliyetlere engel olduğundan ve insanın zindeliğini azalttığından dolayı çok şikâyete sebep olur. Tehlikeli bir hastalık değildir. Salgınlar sırasında korunmak çok zordur. Kalabalık ortamlarda, rutubetli havalarda, yaz mevsiminden sonbahara geçişlerde kolay salgın yapar.

En iyi tedavisi istirahattir. Hazmı zorlamayan sulu gıdalar (çorba, meyva, meyva suyu, süt, ayran) alınır. Hastalık esnasında denize girilmemeli, banyo yapılmamalıdır. Nezlenin şiddetlenmesine ve uzamasına sebep olur. Aspirin alıp gece terlenirse; hasta açılır ve rahatlar. Terli iç çamaşırları beklemeden kurusuyla değişmelidir. 

NEFES DARLIĞI ÇEKMEK

Normal insanda fazla hareket yapmakla bile nefes darlığı olmaz. Antrenmansız kişilerde hızlı koşmalar ve aşırı bedensel hareketler nefes darlığına sebep olsa dahi, dinlenmekle kısa sürede geçer. Devamlı olan nefes darlığı daima bir hastalığın işaretidir. Özellikle kalp ve akciğer hastalıklarında sık rastlanır. İstirahat halinde bile nefes darlığı olanlarda daima kalp yetersizliğini düşünmek gerekir.

Çok sigara içenlerde, müzmin bronşiti olanlarda, ileri derece kansız kişilerde de nefes darlığı şikâyetleri çoktur. Gelip geçici ve ağır nefes darlıkları astımlılarda olur. Kriz şeklinde gelen bu nefes darlığı, hastada boğulur gibidir ve köpüklü balgam, göğsün hırıltılı sesleriyle beraberdir.

Herşeyden evvel nefes darlığının sebebini bulmak şarttır. Nefes darlığı olan kişiler otururken daha rahat ederler. Mümkün olduğunca hareketten kaçınmaları lâzımdır. Ağır nefes darlıklarında hekimin tavsiyesine göre oksijen verilir.

NABIZ, SAĞLIK GÖSTERGESİ

Kalp atışlarının kol ve bacağın büyük damarlarına intikali ve bu atışların elle duyulmasına "nabız" denir. Normal bir insanın nabzı muntazam aralıklarla bir dakikada 60 ila 100 defa atar. En iyi nabız, elin bilek kısmındaki "radial arter" denilen atardamardan alınır. Bu damarın üstüne dört parmakla hafif bastırılır ve nabzın düzeni ile dakikadaki atım sayısı anlaşılır.

Damar sertliği olan kimselerde damara kuvvetli bastırmakla bile nabız kaybolmaz. Normal insanda kaybolur. Nabzın düzenli atmayışı (aritmi) , çoğu zaman bir kalp hastalığının veya diğer başka sebeplerden kalbin muntazam çalışmayışının göstergesidir. Kalbi zayıf atanlarda nabız hemen hemen bulunamaz. Bilek damarı ince veya derin olanlarda da bazan nabız zor alınır. Bu bir hastalık değildir.

Kalbi hızlandıran hareketlerden sonra, ateşli hastalıklarda, kansızlıklarda ve diğer birçok hastalıkta nabız hızlanır ve dakikadaki atım sayısı 100' ün üzerine çıkar. Hızlanıp birkaç dakikada normal sayıya dönen nabız her insanda görülen normal bir durumdur.

28 Haziran 2015 Pazar

MÜSHİL İLAÇLARI

Peklik (kabızlık) çeken insanların hemen başvurdukları çare müshil ilâçlarıdır. Bu ilâçların gelişigüzel kullanılmaları her zaman doğru değildir. Müshil ilâçlarının çoğu bir müddet sonra tesir etmez hâle gelebilirler. Bazıları da fazla ishâl yaparak vücudu hâlsiz bırakabilirler. Bazılarının uzun müddet kullanımı karaciğeri yorabilir ve bağırsakların daha da tembelleşmesine yol açabilir.

Peklikle mücadelenin en iyi yolu, bağırsakları çalıştıracak gıdaları yemektir. Bol sebze ve meyva, süt, bal birçok insana müshil etkisi yapar. 

Müshil ilâçlarının bir kısmı, bağırsak hareketlerini artırarak, bir kısmı su tutarak, bir kısmı da yağlı olduklarından bağırsakları yumuşatarak tesir ederler. Bunlardan en zararsızı vazelin ihtiva eden yağlı müshil ilâçlarıdır. Uzun müddet kullanılabilir. Diğer ilâçları 1-2 hafta kullandıktan sonra değiştirmek lâzımdır. 

Bitkisel olarak en kullanışlı olanı bir bardak sıcak suya karıştırılmış yarım veya bir çay kaşığı sinameki otudur. Lifleri su tutar. Dozu artırmamak şartıyla müzmin peklik çekenler kullanabilir.

MORARMA HASTALIK İŞARETİ

Derinin mor ve mora yakın bir renk tonu almasına "morarma" denir. Bazan tüm vücut derisini kaplar, bazan da sadece dudaklarda, burun ucunda, parmak uçlarında olur. 

Bütün vücudu kaplayan morarma, daha ziyade çocuklarda ağlarken geçici olarak rastlanır. Önemsizdir. 

Devamlı morarmalara, boğulmalarda ve kömür-gaz zehirlenmelerinde, donmalarda rastlanır. Dudak, burun ucu, parmaklardaki morarmalar bir kalp hastalığının işaretidir. Kalp yetmezliklerinde görülen bu tip morarmalara, kandaki oksijen azlığı ve kan dolaşımındaki yavaşlama sebep olur. 

Bazı insanların dudakları doğuştan mordur. Çok sigara içenlerde de akciğer bozukluğuna bağlı dudak morlukları görülür. Bunları kalp yetmezliğiyle karıştırmamalıdır. Tedavisi sebebine göre yapılır. 

ŞARBON HAYVANDAN BULAŞIR

Şarbon (antraks) daha çok koyun, keçi, at, sığır gibi hayvanlarla uğraşanlarda ve kasaplarda görülen bir hastalıktır. Şarbonlu hayvanların deri ve etlerinden bulaşan şarbon basili, derinin ufak bir çatlağından girerek orada ucu siyah bir çıbana sebep olur. Daha sonra mikrop kana karışarak, ağır ve "septisemi" şeklinde şarbon hastalığını meydana getirir. Bu çok ağır bir hastalıktır.

Bazan mikrop solunum yolundan girerek ağır şarbon zarürreesine sebep olur. Şarbon sindirim kanalında da hastalık yapabilir. Ağır tiplerinde hastanın genel durumu iyice bozulur. Kanamalar, kanlı kusma, ishâl, havale görülür.

Yüksek ateş ve kırıklıkla seyreden bu hastalıkta şarbon serumu, antibiyotikler, yaralar için de dezenfektan ilâçlar kullanılır. Hastane tedavisi ve bakteriyolojik inceleme şarttır.

ŞAŞILIKTA, GEÇ KALMAMALI

Gözün birinin kaymasıyla meydana gelen duruma "şaşılık" denir. Bu şahıslarda iki göz aynı noktaya bakmaz ve cisimleri çift görme bozukluğu vardır. Bazı şaşılık doğuştan, bazısı da bir göz kasının zayıf kalmasına sebep olan ateşli hastalıklardan sonra olur. 

Tedavisi ameliyattır. Altı yaşını geçirmeden yaptırmak uygundur. Çaresine bakılmazsa; kaymış göz, görüntüyü bozduğu için, şahıs tarafından baskılanmaya çalışılır. Bu baskılama uzun sürerse, gözün görme gücü zayıflar hatta tamamen de kaybolabilir. 

ŞOK EDEN TANSİYON DÜŞÜŞÜ

Tansiyonun çok düşmesiyle şahsın ayakta duramaz hâle gelmesine, soğuk terlemesine, el-ayak soğumasına "şok" denir. Hastaların şuuru yerindedir, fakat ayakta duramaz haldedirler. 

Büyük kanamalar, kalp yetersizlikleri, fazla kusma ve ishâller, ağır ateşli hastalıklar. zehirlenmeler, kan dolaşımını bozarak ve tansiyonu düşürerek şoka sebep olurlar.

Şoklu hastalar, özel doktor ve hastane tedavisi gerektirirler. Hekim gelene kadar hastayı yatırmak uygun harekettir. Bu hastalara "şok tedavisi" yapılır. Kan ve serumlar verilir. Böbreküstü bezi hormonları yapılır.

TAŞİKARDİ, ÇARPINTIDAN FARKLI

Nabzın ve kalbin dakikada 120 den fazla atmasına "taşikardi" denilir. Hızlı koşmalar, ağır sportif hareketler, büyük heyecanlar geçici olarak taşikardiye sebep olabilirler. Dinlenmekle geçer.

Devamlı taşikardiler, daima bir hastalığın işareti sayılırlar. Kalp hastalıklarında, yüksek düzeyli kansızlıklarda ki; bu aşırı kan tüketimine sebep olan ileri tümöral durum (yayılmış mide, pankreas, karaciğer kanserleri son evresi) . Tiroid bezinin fazla çalıştığı hallerde, "kalp nörozu" denilen kalbin sinir sistemi hastalıklarında taşikardilere sık rastlanır.  

Kalbin dakikadaki atım sayısı 50 nin altına düşerse buna da "bradikardi" denir. 

Çarpıntıyla taşikardiyi karıştırmamalıdır. Çarpıntı, kalp atışlarını hissetmektir. Taşikardi nabzı ölçmekle anlaşılır. Taşikardinin özel bir ilâcı yoktur. Tedavisi, onu oluşturan sebebe göre yapılır. 

TETANOZ İLE VÜCUT KASILIR

Tetanoz basili ile meydana gelen bu hastalık, çok tehlikeli ve ölümcüldür. Tabiatta yaygın halde bulunan ve güneş görmeyen yerlerde, gübreli topraklarda çok bulunan bu basil, ancak bir yaralanma sonucunda mikrobun deriden girmesiyle hastalık yapar. 

Mikrop alındıktan 3 ila15 gün zarfında hastalık kendisini gösterir. Yüz adaleleri ve çenede kasılmalar başlar. Yutkunma güçleşir ve ateş yükselir. Hastalık ilerledikçe, hastanın bütün yüz adaleleri kasıldığından kişinin yüzünde "acı bir gülümseme" ifadesi oluşur. Daha sonra kasılmalar bütün vücut adalelerinde de meydana gelir ve bel adalelerinin kasılmasıyla hasta kazıklaşır. En ufak ışık, gürültü hastada kriz şeklinde kasılmalar yapar. Bu hastalığa ayrıca "kazıklı humma" adı verilmiştir. Karın ve göğsü birbirinden ayıran adalelerin (diyafram) kasılması ve solunum felciyle hastalar çoğu zaman ölüme mahkûm olurlar.

TİFO BAĞIRSAĞI DELEBİLİR

Tifo ve paratifo hastalıkları "salmonella" adı verilen basillerle bulaşır. Bulaşma süt, su ve iyi yıkanmamış sebze-meyvalarla veya doğrudan doğruya hastalardan, onun kullandığı kab ve eşyalardan bulaşabilir. Tifolu hastaların dışkısı tifo mikrobuyla doludur. Kanalizasyonların karıştığı sular ve gübre olarak kullanılan insan dışkısı bu hastalığın salgın yapmasına sebep olur.

Mikrobun alınmasından sonra bir hafta içinde şiddetli baş ve karın ağrısı, yüksek ateş, dalgınlık hali, vücutta tek-tük kırmızı lekeler, dalağın büyümesi tifoyu şüphe ettirir. Nabız ve kandaki beyaz kan hücrelerinin sayısı vücuttaki ateşe rağmen düşer. Tifolu hastalarda bazan ishâl, bazan kabız hali görülür. Yapılan kan tahlili ve mikrobun tespiti hastalığın kesin teşhisini koydurur.

Paratifolar birkaç tanedir. Tifoya benzer ârazlar verirler, ama daha hafiftirler.

Tifo bağırsak hastalığıdır. Bağırsaklarda yaralara, kanamalara, delinmelere sebep olur. Bu olanlar ölüm tehlikesine zemin hazırlar. Tifo hastalığı geçiren kişilerde uzun yıllar sonra safra kesesi iltihapları olabilir.

Tifo, antibiyotik tedavisiyle tamamen iyileşir. Ciddi bir perhize ihtiyaç yoktur. Sulu ve besleyici gıdalar tercih edilir. Koruyucu aşısı vardır.

TİROİD BEZİ VE TİROKSİN

Boynun ön tarafında bulunan ve vücut metabolizmasını ayarlayan ve "tiroksin" denilen bir hormonu salgılayan bezdir. Fazla çalışmasında vücut metabolizması artar, az çalışmasında azalır. "Guatr" bu bezin şişmesi ve gözle görülür hale gelmesidir.

Tiroid bezi fazla çalıştığı zaman zayıflamalara, terlemelere, kalp çarpıntılarına, ellerde titremelere, uykusuzluklara ve bazan da gözlerin ileri fırlamasına sebep olur (Basedow-Graves Hastalığı) . 

Bezin az çalışması ise, uyku haline, saçların dökülmesine, derinin balmumu manzarası almasına ve şişmesine, sesin kalınlaşmasına, hareketlerin ağırlaşmasına sebep olur. Bu duruma da "miksödem" denir. İlâve tiroid hormonu verilerek miksödem tedavi edilebilir.

MONİLİAZİS (Ağızda Pamukçuk)

Moniliazis, daha çok süt çocuklarında ve antibiyotik alan hastaların ağzında meydana gelen ve bütün ağzı kaplayan, halk arasında "pamukçuk" adı verilen bir bozukluktur. Ağız ve dil, beyaz lekelerle kaplanmıştır. Çocuklarda ağrıya, emme zorluğuna ve devamlı ağlamaya sebep olur. "monilia" denilen bir mantarın ağızda üremesiyle meydana gelir. Zamanında tedavi görmezse, ağızda ağır yaraların açılmasına sebep olur.

Ağız, sabah-akşam bir bardak suya konulan karbonatla yıkanmalıdır. Çocuklarda karbonatlı su, pamuğa emdirilerek sürülür. Ayrıca eczanede satılan "metilen mavisi" de denilen antiseptik ilâç ya da diğer antifungal (mantar karşıtı) ilâçlar da kullanılabilir. B vitaminleri kompleksi mutlaka verilmelidir. Uzmana danışmak lâzımdır.

MİGREN (Yarım Baş Ağrısı)

Migren denilen yarım baş ağrıları çok ıstırablı, ensede ya da başın yarısını ve yüzü tutan bir ağrı şeklidir. Kafatasına yakın atardamar dallarındaki genişlemeyi izleyen damar büzülmesi migren ağrısına yol açar. Her yaşta görülür ve kadınlarda daha sıktır. Ağrının şiddeti bazan o kadar fazladır ki; hasta başını duvarlara vurmak ister. Saatlerce bazan birkaç gün sürebilir. Ağrılar, haftada veya ayda krizler şeklinde gelir. Ağrı geçince hasta bitkinlik uykusuna girer. Alınan basit ağrı kesici ilâçlar, ağrıyı dindirmez, bu yüzden intiharı dahi düşünenler vardır.

27 Haziran 2015 Cumartesi

MİDE YAKINMASI BİTMEZ

Dünyada en çok şikâyet edilen hastalıkların başında mide hastalıkları gelmektedir. Sindirim sisteminin önemli organlarından biri olan mide, hayati bir organ değildir. Midesiz bir kişi, normal insan gibi yaşayabilir. Fakat, mide hastalıkları da mesane hastalıkları gibi bazan yaşamsal tehlike arzedebilir.

Midenin en mühim hastalıklarından biri "gastrit"dir. Bu organın diğer önemli bir hastalığı da "ülserler"dir. Mide kanserlerine de oldukça sık rastlanır. Bilhassa yaşlı insanlarda ve çoğu zaman bir ülserden yıllarca sonra sinsice ortaya çıkar. Mide ağrısı, devamlı hazımsızlık, iştahsızlık, çabuk zayıflama gibi haller ve her yenen yemeğin dokunması, mide kanserini hatırlatmalıdır. Mide kanserleri başladıktan itibaren hızlı gelişim gösterirler ve karaciğere sıçrarlar (metastaz) . Erken teşhis bu kanser türünden de tamamen kurtulma şansı verebilir. 

Mide kanamalarına ülserli midelerde sık rastlanır. Midenin alt ucunun bağırsakla birleştiği yerin tıkanmasına da "pilor stenozu" denir ve devamlı kusmalara neden olur. Yenen yemekler bir gün sonra dahi dışarı kusulurlar. Mutlaka ameliyat gerektirir.

TRİŞİN DOMUZ ETİYLE GEÇER

Trişin insanlara domuz etinden bulaşır. Domuz eti yiyenlerde bağırsağa geçen kurtlar, beş hafta bağırsakta kaldıktan sonra vücuda yayılırlar ve kaslara yerleşirler. En çok göğüs, boyun, ve göz kaslarına yerleşirler. İnce kurtlar olan trişinler kaslar içinde keseleşir ve etraflarında kireç tabakası teşekkül eder.

Trişin kaslarda tahriplere, iltihaplanmalara, ağrılara sebep olur. Zamanla vücutta çoğalarak ağır bir hastalık durumu meydana getirirler. Tedavisi güç ve öldürücü bir hastalıktır. 

TROMBOZ ÖLÜMCÜL OLABİLİR

Bir kan pıhtısı ile vücut damarlarından birinin yavaş yavaş tıkanmasına "tromboz" denilir. Tıkanan kan damarlarının beslediği bölgede ciddi kan dolaşım bozuklukları meydana gelir. Hele kasık, koltuk altı damarları gibi büyük damarlarda bu tıkanma olursa, bacak ve kollarda morarmalar ve yavaş yavaş kangrenler meydana gelebilir.

Kalp, beyin, böbrek gibi hayati organlarda olan trombozlar çoğu zaman öldürücü olurlar. Trombozlar daha ziyade, kan hastalıklarında, kalp yetmezliğine bağlı kan dolaşım bozukluklarında, şeker ve damar sertliği hastalıklarında daha sık görülürler.

Teşhis, uzman tarafından konulur. Pıhtılaşan kanı eritmek için kan sulandırıcı ilâçlar kullanılır. Büyük trombozlarda, damar içindeki kan pıhtısı ameliyatla temizlenir.

TUZ İLE DE OLMAZ TUZSUZ DA

Tuz, vücut için su kadar önemli bir maddedir. Doku ve hücrelerin hayatiyeti için tuzun bulunması şarttır. Tuz, gıdalar ile kâfi miktarda alınmadığından ayrıca yemeklere ilâve edilir. Vücut tuzsuz kaldığı vakit hâlsiz düşer ve tansiyon inmeye başlar. Böbrekler yeterli miktarda idrar yapamaz ve idrar miktarı azalır. Daha fazla tuzsuzluk hayat için tehlikeli olabilir.

Vücut tuzsuzluk karşısında bünyesinde bulunan tuzu tutma kabiliyetine de sahiptir. Bir insan günde 6-7 gram tuz almak mecburiyetindedir. (aşağı-yukarı bir adet tam cumhuriyet altını ağırlığı kadar) . Alınacak mecburi tuz, gıdalarda bulunanla, ayrıca bizim ilâve ettiğimiz tuzun toplamı kadardır. Vücutta tuz azaldığı vakit ona karşı iştah artması olur.

TÜBERKÜLOZ KENDİNİ GİZLER

Tüberküloz basili ile meydana gelen bu hastalık (verem) dünyada çok yaygındır. Sağlık şartları ve gıda bakımından fakir olan memleketlerde tüberküloza daha çok rastlanır. Tüberküloz basili en çok akciğerlere yerleşir ve onu yavaş yavaş tahrip eder. "Kavern" denilen büyük boşlukların açılmasına sebep olur. Veremli hastalar devamlı zayıflarlar, kısık kısık öksürerek balgam çıkarırlar. Bazan balgam kanlıdır. İştahları azalır, kansız kalırlar, ateşleri devamlı yüksektir ve çok terlerler.

26 Haziran 2015 Cuma

MESANE URU EN KÖTÜSÜ

Göbeğin altında ve kalça boşluğunda bulunan mesanenin esas vazifesi, böbreklerin süzdüğü idrarı toplamak ve ona depo vazifesi yapmaktır. Bu organ hayati bir organ olmamakla beraber hastalıkları çok önemlidir. "Sistit" denilen iltihapları sık sık ve ağrılı idrar yapmaya, kanlı ve iltihaplı idrara ve vücutta ateşli bir hastalığa sebep olur. Ağrıdan dolayı bazı sistitliler idrar yapmaktan korkarlar. Sistit tedavi edilmezse, aylarca süren bir hastalıktır. Çoğu zaman böbreğin de iltihaplanmasına sebep olur.

MENENJİT İLE ÖLÜM YA DA ARIZA

Menenjit, "meningokok" denilen bir mikropla meydana gelir. Tüberküloz mikrobu veya diğer farklı mikroplar da menenjite sebep olabilirler. Daha çok çocuklarda ve gençlerde görülen bu hastalık beyin zarlarının bir iltihabıdır. Çok tehlikeli bir hastalıktır. Yüksek ateş, şiddetli baş ağrısı, dalgınlık, ense sertliğiyle boynu sağa sola çevirmede zorluk, bulantı ve kusma ile kendisini gösterir.

Tüberküloz menenjitinde ateş her zaman yüksek olmaz. Hastalarda en sık rastlanan şikâyetlerden biri de görme bozukluğudur. Bazı hastalar sayıklamalar ve şuursuz hareketler gösterirler. Beyindeki kusma merkezinin uyarılmasıyla sık sık kusmalar olur. Bu hastalık hangi sebepten olursa olsun zamanında tedavi edilmezse; çoğu zaman öldürücüdür. Ölümden kurtulanlarda, göz bozuklukları, felçler, zeka bozulmaları, sinirlilik, sağırlık gibi ârızalar ömür boyu kalabilir.

Bel suyunun (omurilik sıvısı) alınıp incelenmesiyle teşhis kolaylıkla konulabilir. Antibiyotik tedavisi hastayı tamamen iyileştirir. Uzman denetiminde olmak şarttır. Erken tedavi hiçbir ârıza bırakmadan hastalığın geçmesini sağlar.   

MASAJ İHTİSAS İŞİDİR

Masaj, vücudun metodik bir şekilde ovulmasına ve deri ile kasların kan dolaşımını temin eden damarların daha çok kanla dolmasının temin edilmesine denilir. Bir ihtisas işidir. Kalbe dönen toplardamarların istikametinde yapılır. Ovmak veya hafif darbelerle kasları dövmek şekilleri vardır. Bazı masajlar sıcak su içinde yapılır. Özel elektrikli aletlerle de yapılan masajlar vardır. 

Masaj sporda, vücudu ve adaleleri ısıtmak için yapılır.Ayrıca,adale zayıflıklarında ve eklem kireçlenmelerinde tedavi maksadıyla yapılır.

Kalp hastalarında ve yüksek tansiyonu olanlarda ağır masajlar tehlike oluşturabilir.

BRUSELLA İKİ YIL GİZLENEBİLİR

Malta humması, keçi sütü veya bu sütten yapılmış yoğurt, peynir, yağ gibi gıdalardan geçer. Hastalık sinsi başlar ve zaman zaman yüksek ateş ve terlemelerle kendini gösterir. Büyük bir hâlsizliğe, adale ve baş ağrılarına sebep olur. Ateş zaman zaman düşer ve yükselir. Hastalığı yapan "brusella" denilen bir mikroptur. Kanda bulunur ve bütün organlara yayılır. Bazan lenf bezlerinin, çoğu zaman da dalak ve karaciğerin şişmesine sebep olur. Beyinde dahi menenjite benzer bozukluklar yapabilir.

Mikrop insana geçtikten sonra hastalık iki yıl gizli kalabilir ve sonra ortaya çıkar. Birçok hastalıklarla, hattâ lösemi ile karıştırılabilir. Kesin teşhis, kan tetkikleri ve kanda mikroba ait özel bulgularla konulur. Hastanın idrarında mikrop çıkabilir ve başkasına bulaşmaya da sebep olur.

Malta humması,  antibiyotik türü ilâç kullanılarak tamamen iyi olabilir.

UYAN CEVAP VER UYU

Hastaların devamlı uyumasına sebep olan uyku hastalığının iki tipi vardır. Birincisi virüslerle meydana gelen ve salgın halinde görülen, beyin iltihabıyla beraber görülen şeklidir. Tükürük damlacıklarıyla hızla bulaşır. 

Diğer tipi, Afrika'da yaşayan "çeçe sinekleri" ile bulaşan ve "Afrika uyku hastalığı" da denilen şeklidir. 

Her iki hastalık tipinde de ateş, başağrısı, yorgunluk, kırgınlık, iştahsızlık vardır. Hastalar konuşulduğu zaman uyanırlar, cevap verir tekrar uyurlar. Afrika uyku hastalığı, zaman zaman gerilemeler gösterse de sinsice ilerlemeye devam eder ve hastaları çok zayıflatarak deri-kemik haline getirir. Beyin iltihabıyla olan uyku hastalığı ise geçtikten sonra bile, el titremeleri, sallanmalar, yüz felci, konuşma bozuklukları gibi arızalar bırakır.  

Hekim tedavisi gerektirir. Özel bir ilâcı yoktur. Salgınlarda yakın teması önlemek lâzımdır. Afrika tipi, Türkiye'de rastlanmamıştır. Bu iki tipin dışında "Narkolepsi" denilen aşırı uyku düşkünlüğünün ise sebebi belirsizdir. İrsi veya bağışıklık sistemiyle alâkalı olduğu düşünülür.

25 Haziran 2015 Perşembe

UYKU VE UYKUSUZLUK

Uyku insan sinir sisteminin ve beynin dinlenmesi için çok önemli bir olaydır. Uyku ihtiyacı yaşa göre değişir. Çocuklarda ve gençlerde 9-10 saat uykuya ihtiyaç vardır. Orta yaşlarda 8 saate iner. Bu ihtiyacı organizma kendisi ayarlar. Yaş ilerledikçe uyku ihtiyacı azalır ve 7 saate kadar düşer. Fakat çok yaşlılarda da uykuya karşı fazla eğilim vardır.

Uyku esnasında beyin ve sinir sistemiyle beraber, kalp, karaciğer ve böbrek faaliyeti de azalır. Metabolizma ve hücre faaliyetleri yavaşlar. Enerji harcanması en aza iner ve böylece yıpranmış doku ve hücreler için hızlı tamir süreci de başlamış olur.

LUMBAGO, TÜM BEL AĞRILARI

Bütün bel ağrılarına "lumbago" denir. Özel bir hastalık şekli değildir. Belkemiği kireçlenmeleri, iltihapları, çarpmayla ezilmeler, romatizma, omurga fıtıkları, disk kaymaları, belin kas ve sinir hastalıkları lumbago ağrısına sebep olurlar. Bu ağrı bazan "siyatik" sinirini tutarak ayak topuğuna kadar çekilme ağrılarına sebep olabilir. Lumbago denilen ağrılar hareketle artarlar, sıcakta hafiflerler.

Tedavisi, lumbagonun şekline ve yerine bağlıdır. Yüzeysel olan ağrılarda, ısıtıcı ve ağrı dindirici pomadlar ağrıyı hafifletirler. Daha şiddetli ağrılarda, ağrıyan bölgeye iğne yapmak gerekir. Esas tedavi lumbagonun sebebine göre yapılır. Romatizmaya bağlı ağrılarda aspirin en ideal ilâçtır ve tok almak lâzımdır. Sıcak uygulaması da kasları gevşetir ve ağrıyı hafifletir.

LÖSEMİ AKYUVAR ÇOĞALMASI

Halk arasında kan kanseri olarak adlandırılan "lösemi", tehlikeli ve öldürücü bir hastalıktır. Sebebi belli değildir. Her yaşta görülebilir. Bulaşıcı olmadığı kabul edilmektedir. Akut ve müzmin olmak üzere iki tipi vardır. Akut olanı ani, yüksek ateş ve boğaz iltihaplarıyla başlar. Bütün tedavilere rağmen ateş düşmez, ağız, burun, vücut kanamaları olur ve çok ağır hâlsizlik yapar. Teşhis ancak kan tahlili ile konur. Kandaki beyaz hücreler (akyuvarlar) , normal değerlerin 20-30 katına çıkar. Bu hücrelerin çoğu anormal yapıdadır.

Müzmin lösemi şekli sinsi başlar. Bazan lenf bezlerinin şişmesi, bazan dalak ve karaciğer büyümesi, hâlsizlik, kansızlık dikkati çeker. Kan muayenesiyle bu hastalık teşhis edilir.

Kesin tedavisi olmamakla beraber, birçok ilâçlardan istifade edilir ve hastalığın seyri düzeltilir. Müzmin olanlarda yeni lösemi ilâçlarıyla veya ilik nakliyle hayatı 5-10 sene uzatmak mümkündür. 

LOĞUSA HUMMASI DOĞUM SONRASI

Loğusa humması, doğumdan sonra görülür. Yeni doğum yapan kadın, birden ateşlenir, sayıklamaya başlar ve yüzü gözü kızarır. Bunun için bu hastalığa halk arasında "al bastı" da denilir. Hasta yalnız bırakılmaz. Ateş ve sayıklamalarla beraber kanamalar da olur. Zaten hâlsiz ve kan kaybetmiş olan hasta mikroplara karşı mukavemetini kaybetmiştir.

Loğusa humması tamamen mikrobik ve kirli doğumların neticesinde ortaya çıkar. Dezenfeksiyona dikkat edilmeyen ve evde yapılan doğumlarda bu hastalığa yakalanma riski daha fazladır. Yaralı olan rahimden giren mikroplar kolayca kana karışırlar ve "septisemi" ismi verilen ağır bir duruma sebep olurlar. Zaten doğum sarsıntısı geçirmiş kadın, bu ikinci enfeksiyona fazla dayanamaz.

Günümüzde artık evde doğum diye bir şey kalmamıştır. Bütün doğumlar hastane şartlarında gerçekleşmektedir. Ateşlenen her loğusa mutlaka uzmana gösterilmelidir. Loğusa hummasından antibiyotik tedavisiyle kurtulabilinir.  

LENFOMA KEMOTERAPİYLE İYİLEŞİR

Lenfomalar, lenf bezlerinin büyümesine sebep olan çeşitli hastalıklara verilen isimdir. Bunların bir kısmı mikrobiktir, bir kısmının sebebi bilinmemektedir. Bir kısım lenfomalar selimdir, bir kısmı da habistir. Bunlar kanser hastalıkları arasında incelenir.

Lenfomaların erken teşhis edilmesi çok önemlidir. Vücudunun herhangi bir yerinde bezesi şişmiş bir insanda, vücudun bütün boyun, koltuk altı, kasık bezleri de kontrol edilmelidir. Bu bezlerin hepsinin birden şişmesi, çoğu zaman lenfomayı düşündürür. Derhal doktora müracaat etmek lâzımdır.

Lenfomanın en ağır ve kanser grubundan olan bir şekli de "lenfosarkom" dur. Sebebi belirsizdir. Küçük bir şişlikle başlar ve hızla büyüyerek yayılır. Gençlerde daha çok görülür. Kısa sürede ölüm gelir. Şişlik farkedilince hemen uzmana gitmek gerekir.

Kanser grubundan olan lenfomalarda "kemoterapi" denilen ilâç tedavisi faydalı olmaktadır. Faydası görülmüş olsa dahi, nüksetme  ihtimâliyle belli zaman aralıklarında hastane kontrolü gerekir.  

TİFÜS BİTLERLE BULAŞIR

Tifüs, bitlerle bulaşan ve "riketsiya" denilen küre biçimli mikropların yaptığı bir hastalıktır. Çok tehlikeli  ve öldürücüdür. Özellikle savaşlarda salgın yapar. Bit ısırması ile mikrop vücuda girdikten itibaren hızla çoğalır ve 10 -12 gün sonra, baş, bel ağrıları, halsizlik, kırıklık, ateş ile hastalık kendisini göstermeye başlar. Karın ağrıları ve dalak büyümesi olur. 4-5 gün sonra da karında, göğüste, kol ve bacaklarda ufak kırmızı lekeler ortaya çıkar. Ateşin yükselmesiyle hasta kendini kaybeder. İdrar ve dışkısını altına yapar.

UYUZ, TEDAVİSİZ İYİLEŞMEZ

Uyuz böceğiyle bulaşan bu hastalık daha çok ellerin ve ayakların parmak aralarında olur. Daha sonra başka kısımlara da yayılır. Deriye giren uyuz böceği, deriyi bir tünel gibi oyarak yavaş yavaş ilerler. Bu esnada şiddetli kaşıntılar meydana gelir. Deri tahriş olduğu için kolayca mikroplanarak iltihaplanır ve yaralar meydana gelir.

Uyuz bir insan hastalığı başkalarına temas veya elbiseleriyle bulaştırır. Tedavi edilmezse, kendiliğinden iyi olmayan bir hastalıktır.

Sabunla iyice yıkanan vücuda kükürtlü merhem sürülür ve her defasında çamaşırlar değiştirilerek kaynatılır. Bu arada bir sağlık kurumuna müracaat etmek gerekir.

24 Haziran 2015 Çarşamba

LARENJİT SANATÇININ DERDİ

Boğazın gırtlak ve ses tellerinin bulunduğu kısmın iltihabına "larenjit" denilir. Çoğu zaman bademcik ve bütün boğaz iltihabı ile beraberdir. Larenjit en çok, ses sanatkârlarında ve tiyatro oyuncularında görülür. Ses tellerini de tuttuğu için ses kısılmalarına sebep olur. Zamanında tedavi edilmezse müzminleşir ve ses telleri kalınlaşır. Üzerinde sert düğümler (nodül) meydana gelir.

Boğazı dinlendirmek ve ses tellerini yormamak lâzımdır. İstirahatle 1-2 gün vücudu da dinlendirmek gerekir. Süt, ıhlamur, salep gibi içecekler yumuşatıcı olarak faydalıdırlar. Lüzumu halinde hekim tarafından verilen antiseptik gargara ve antibiyotik kullanılır.

Fazla sıcak veya soğuk yiyecek ve içeceklerden, alkolden, sigaradan sakınmak lâzımdır. Temiz hava faydalı olur.

KUSMA SEBEPLERİ

Midenin ve yemek borusunun ters hareketleriyle midedeki maddelerin ağızdan geri gelmesine "kusma" denir. Ekseriyetle bir bulantı ile başlar. Ruhi bozukluklar, iğrenmeler, mide-bağırsak hastalıkları, üremi, apandisit, safra kesesi hastalıkları, denge bozukluklarıyla birlikte olan kulak hastalıkları, beyin iltihap ve tümörleri kusmanın belli başlı sebepleridir. 

Beyindeki kusma merkezinin uyarılmasıyla meydana gelir. Mikroplu, zehirli, bozuk gıda maddeleri yendikten sonra olan kusma, bir nevi vücudun kendini savunmasıdır.

Bulantı sırasında derin derin nefes almak, bulantı önleyen ilaçlar, B6 vitamini faydalı olabilir. Esas sebebe göre tedavi yapılmalıdır. Kusma da tıpkı ishâl gibi vücuttan su ve tuz kaybına sebep olabilir. Bu durum serumlarla telâfi edilmelidir. Devam eden kusmalarda uzmana müracaat şarttır.  

ERGENLİK SİVİLCELERİ

Ergenlik çağındaki gençlerde görülür. Yüz ve sırtta ufak cerahatli sivilceler şeklindedir. Güzelliği bozmaktan başka bir zararı yoktur. Ergenlik dönemi geçince sivilceler de yavaş yavaş kaybolur. Sebebi tam olarak bilinmemektedir.

Yüzü sık sık hafif sabunlu su ile yıkamak gerekir. Amaç; ciltteki yağlanmayı ve buna bağlı olarak bakterileşmeyi önlemektir. Sivilceler sıkılmamalı, oynanmamalı ve kopartılmamalıdır. Aksi taktirde, yeni ve daha derin yaralar açılmasına sebebiyet verilir ve kalıcı izler oluşur. Ergenlerin ağızdan ağır ilâçlar almaları tavsiye edilmez.

DOLAMA, PARMAK APSESİ

Parmaklarda ve özellikle tırnak kenarlarındaki deri çatlaklarından giren mikropların yaptığı parmak apseleridir. Başlangıçta, tentürdiyot veya alkol pansumanı ve antibiyotikli pomadlar önleyici bir rol oynarlar. Cerahat toplananlarda "apse" tedavisi yapılır.

ANNE SÜTÜ YETMİYORSA

Kâfi miktarda gıda alan çocuk iyi uyur, az ağlar ve hayatından memnun görünür. Eğer çocuğunuz iyi uyumuyor, çok ağlıyor ve sinirli görünüyorsa; kakası balgamlı ve kahverengi veya yeşilimsi-kahverengi ise, ihtiyacını karşılayacak kadar gıda alamadığından şüphe edebilirsiniz. Belki meme saati aralıklarını 4 saatten 3 saate indirmek gerekir. Zaten 3 saatte bir meme alıyorsa, belki yardımcı bir besin vermek gerekecektir.

Bir çocuk 24 saatte vücut ağırlığının her kilosu başına 150 gram kadar süt alır. Meselâ 4 kiloluk bir çocuk, günde 600 gram kadar süt alır. Eğer aldığı süt bunun çok altında ise o zaman takviye besine ihtiyaç olacaktır. Böylece hem anne sütü hem harici süt vererek karışık emzirme uygulanır.

KULAK HASTALIKLARI

İşitme ve denge organımız olan kulak, iç, dış ve orta kulak olmak üzere üç kısımdan müteşekkildir. Kulak kepçesi ve kulak zarına kadar olan yol, dış kulağı teşkil eder. Buranın hastalıkları daha ziyade kulak kepçesi yırtılmaları, kanamaları, kulak yolu apseleri ve tıkanmaları, kulak zarı delinmeleri şeklindedir.

Kulak yolu iltihapları çok ıstırap vericidir. Zar delinmeleri ve dış kulak iltihapları, ekseriyetle kulağa temizleme veya kaşıma amacıyla sert sivri cisimlerin sokulmasıyla olur. Kulak kiri denilen şey kulak yolunun kendi koruyucu öz salgısıdır. Kuruyarak dışarı çıkma eğilimindedir. Pamuklu kulak çubuğu ile bu salgıyı önceden temizlemeye çalışmak gereksizdir. Kirli salgının daha içeri itilmesine sebep olur, ayrıca kulak yolu korumasız kalır. Temizlik için en uygun hareket; yıkanma esnasında iki serçe parmağıyla kulakların dışa taşan kirini almaktır. Pamuklu kulak çubuğu kullanılacaksa da kulak yoluna 1,5 cm den fazla sokulmamalıdır.

23 Haziran 2015 Salı

MİDE ÜLSERİNE SIKI DİYET

Ülser denilince, halk arasında bir mide hastalığı anlaşılır. Ülserin gerçek mânâsı "yara" demektir. Vücudun her yerinde olur. Mide ülserleri en sık rastlanan hastalıklardan biridir. Devamlı hazımsızlıklara, ekşime ve kaynamalara, göğüs arkasında yanmalara sebep olur. Ağrılar mevsimlerle ve yemeklerle ilgilidir. Midenin içinde olan ülserler yemeklerden hemen sonra, oniki parmak bağırsağı ülserleri aç karnına ağrırlar. Ağrılar daha çok ilkbahar ve sonbahar mevsimlerinde ortaya çıkar. 


KUDUZ İÇİN AŞILAMA ŞART

Bir virüsle meydana gelen bu hastalık daha çok köpeklerin ısırmasıyla bulaşır. Ayrıca kediler, fareler, atlar ve kuduz olan insanlar da bu hastalığı bulaştırırlar. Isırılan yerden giren virüs, sinir yollarını takip eder ve kan yoluyla da beyine yerleşir.

Hastalık sinsi başlar, ateş kendini gösterir, ısırılan yerde iltihap ve hastalanan şahısta tavır anormallikleri dikkati çeker. Bu hastalar huzursuzdur ve korku içindedirler. Bilhassa suya karşı büyük bir korku hissederler. Sulu maddeleri içemezler, bunun sebebi boğaz adalelerinin kasılması ve boğazın sıkışmasıdır. Tükürüklerini yutamadıklarından dolayı ağızlarından salya akar. Zaman zaman tüm vücutta kasılmalar olur. Bu kasılmaları, dışarıdan gelen ses ve gürültüler artırır. Hastalar sıkıntı ve endişe içinde elbiselerini, eşyalarını ısırmak isterler.  Şuuru ve aklı yerindedir, uyku uyuyamaz. Bütün bu haller, gitgide sıklaşan nöbetler şeklinde gelir. Sonunda boğulma veya kalp durmasıyla ölürler.

ÜREMİ, BÖBREK NAKLİNE GİDER

Üremi, en fazla böbrek bozukluklarının sonucunda görülen ağır bir hastalık halidir. Normal bir insanın kanında desilitrede 10-50 miligram üre vardır. Üreyi ve vücutta meydana gelen diğer zehirli maddeleri kandan böbrek temizler. Böbrek bu vazifeyi yapamadığı zaman, üre ve zehirli diğer maddeler kanda artar. Bu da dolaşım, solunum, beyin ve kan üzerinde zararlı etkilere sebep olur.

Büyük kanamalardan sonra ve idrar yollarının tıkanması hallerinde de üremi meydana gelebilir. Üre vücutta çok zararlı bir madde olmamakla beraber; beraberinde artan "fenol" "indol" gibi maddeler, şiddetli baş ağrılarına, bulantı ve kusmalara, iştahsızlığa, kaşıntılara, kalp bozukluklarına, beyinde tahrişlere sebep olurlar.

KALPTE KORONER SKLEROZ

Kalbi besleyen ve kalbin üzerini saran ince damarlara "koroner" damarlar ismi verilir. Kalpte sağ ve sol olmak üzere iki koroner damarı vardır. Bunlar sicim kalınlığında damarlardır ve ağaç kökü gibi dallara ayrılarak kalp kasının her tarafına yayılırlar. Ağızları kalpten çıkan aort damarına açılır. 

Yaşlılarda bu damarlar bazan çok erkenden ve vücuttaki bütün damarlardan evvel kireçlenerek sertleşirler ve daralırlar. Bu vakaya "koroner sklerozu" denilir. Kan iyi dolaşamadığından, kalp de iyi beslenemez ve bu hastalar hareketle göğüs ağrılarından şikâyet ederler. Damarlar tıkandıkları vakit "enfarktüs" meydana gelir. 

Damar sertliği tedavisi yapılır. Ayrıca bu hastaların yorucu hareketlerden kaçınmaları, merdiven ve yokuş çıkmamaları lâzımdır. Sinirlenmek, sigara zararlıdır. Kanın pıhtılaşmasını önleyen kan sulandırıcı ilâçlar kullanılır.

ÜRTİKER SEBEBİ ALERJİK

Halk arasında deride görülen pire ısırığı şeklinde, kaşıntılı döküntülere "ürtiker" denilir. Esası alerjik bir deri bozukluğudur. Çeşitli alerjik maddeler ve derinin tahriş olması ürtikere sebep olur. Fazla terleyen kişilerde de ürtiker sık görülür. Tehlikeli bir hastalık değildir. Bazan kendiliğinden geçer. Ilık duş ve deniz banyoları iyi gelir.

Sinirsel sebeplerle olan ürtikerlerde sakinleştirici ilâçlar faydalıdır. Basit tedbirlerde geçmeyen durumlarda "antihistaminik" ilâçlar kullanır. Bu hastalığın karaciğer bozukluğu ile yakın alâkası yoktur. 

22 Haziran 2015 Pazartesi

KOMA, TAM ŞUUR KAYBI

Bir insanın tam şuur kaybıyla baygın yatmasına "koma" denir. Bir çok hastalık neticesinde meydana gelir ve ağır bir durumdur. Baygınlık hali saatler ve günlerce sürebilir. Ancak tedaviyle komadan çıkmak mümkündür. Ekseriyetle ölümle sonuçlanır.

Komanın başlıca sebepleri: Karaciğer sirozu, üremi, beyin kanamaları, şeker hastalarında kan şekerinin çok düşmesi ya da çok yükselmesi, zehirlenmeler 

Komalı hastaların nefes alış-verişi hızlıdır. Parmak gözlerine yaklaştırıldığı vakit, gözlerini kırpmazlar. Kol ve bacak hareketleri yoktur. Cansız gibi yatarlar. Yalnız kalp sesleri duyulur, nabız alınır ve solunum yaptıkları görülür.

Komalı bir hasta derhal bir hastaneye nakledilmelidir. Koma sebebi teşhis edildikten sonra tedavi ona göre yapılır. 

VARİS, FLEBİT YAPABİLİR

Varis demek, siyah kan damarlarının (toplardamarlar) genişlemesi ve gevşeyerek vazifesini iyi yapamaması demektir. Vücudun muhtelif kısımlarında olabilir. En çok rastlandığı yerler: Bacaklar, yemek borusu, erkeklerde testis ve penis, kalın bağırsağın son kısımları (Bunlara hemoroid denilir) .

Yemek borusu varislerinin en büyük tehlikesi kanamalarıdır ve daha çok karaciğer sirozları bu varislere sebep olur. Bacak varislerine, kadınlarda daha fazla rastlanır. Genel olarak ayakta çok kalanlarda ve doğumdan sonra ortaya çıktığı düşünülür. Bazı kişilerde bacak varisleri derindir ve gözle görülmez. Bazılarında da mor renkli, dalgalı damarlar görülür. Fazla ayakta kalınca, bacak ağrılarına sebep olur. Bu damarlarda kan dolaşımı çok yavaşladığından ve damar cidarları bozulduğundan; kolaylıkla "Flebit" adı verilen damar iltihaplarına sebep olabilir.

Çok tehlikeli bir hastalık değildir, fakat rahatsızlık vericidir. Hafif varislerde bacak masajları, ayakları yüksek yerde tutmak faydalı olur. İlerlemiş varislerde varis çorabı giymek şarttır. Bunlardan netice alınamazsa, ameliyat yapılır. 

VEBA ARTIK ÖLDÜRMÜYOR

Veba, hasta fareleri ısıran pirelerle bulaşır. Çok tehlikeli ve ölümcüldür. Tarihte büyük çaplı salgınlara ve ölümlere sebep olmuştur.

Veba basili, bulaştığı insanda, "Hıyarcık" ve "Zatürree" şeklinde olmak üzere iki türlü hastalık yapar. Hıyarcık şeklinde, lenf bezleri şişer, ateş yükselir, burun kanamaları ve kan tükürmeleri meydana gelir. Hastalar dalgın ve çok ağır durumda olurlar.

Zatürree şekli de çok ağırdır. Şiddetli nefes darlıkları ve kan kusmaları olur. Ateş çok yüksek ve hastalar dalgın vaziyettedirler. Her iki şekli de çoğu zaman ölümle sonlanır. Hastalar, hastalığı etrafa çok kolay bulaştırdıklarından dolayı büyük tehlike teşkil ederler. Ölenler kireç kuyularına gömülürler veya yakılırlar.

Eskiden çok öldürücü olan bu hastalık, bugün antibiyotiklerle tamamen tedavi edilebilmektedir. Salgın sırasında aşı olmak gerekir. Fare ve pirelerle mücadele şarttır.

KOLERA VÜCUT SUYUNU TÜKETİR

"Vibriyo kolera" denilen bir mikropla meydana gelen bu hastalık çok tehlikeli ve öldürücüdür. Dünyada büyük salgınlar yapmıştır. Kirli sularla bulaşan mikroplar, ince bağırsağa yerleşirler. Hastalık, şiddetli ishâllerle başlar. Hastalar çok sık tuvalete giderler. Vücut adeta suyunu tüketir. Kolera ishâli tipik olup yıkanmış pirinç suyu şeklindedir. Ateş her zaman yüksek olmaz. Hastalar hâlsiz düşerler ve aşırı su kaybından birkaç gün içinde ölürler.

Koleranın, pek güçlü olmasa dahi bir aşısı vardır. Salgın zamanlarında aşı olmak gerekir. Vücuda yayılmış mikropları temizlemek için antibiyotik kullanılır. Ayrıca, enjeksiyon şeklinde bol su, tuz ve serum verilir. Ağızdan verilen suyun büyük bir faydası olmaz. Ölüm tehlikesi yüksektir.  

VERTİGO BAŞ DÖNMESİDİR

B dönmelerine tıpda "vertigo" ismi verilir. Baş dönmeleri çok farklı sebeplerden meydana gelebilir. İç kulak iltihabı, meniyer hastalığı, göz ve beyine ait bazı hastalıklar, ruhi sebepler, vasıta tutması, kansızlık, üremi veya çeşitli kalp hastalıkları, tansiyon düşmesi baş dönmesine sebep olabilirler. 

Öncelikle baş dönmesinin sebebinin tayin edilmesi gerekir. Tedavi ona göre yapılır. İç kulak iltihabı teşhisinde antibiyotik kullanılır.  Tansiyon düşüklüğü sebebiyle olan baş dönmesinde, yapılacak fazla bir şey yoktur. Tuzlu bir ayran içerek bir müddet sırtüstü yatmak gerekir. Tansiyon düşmesin diye sürekli tuzlu gıdalar almak zararlı olabilir. Greyfurt, çörekotu yağı, sarmısak gibi tansiyon düşürücü gıdalardan kaçınmalıdır. 

KOLİT, MÜZMİN VE BIKTIRICI

Kalın bağırsağın iltihaplarına "kolit" adı verilir. Kolitlerin bir kısmı, bağırsağın daralıp sıkışması ile kendisini gösterir. Bunlara "spastik kolit" denir. Bazı sinirli kimselerde, mide ve bağırsak hastalıklarında görülür. 

Diğer bir kolit şekli de bağırsakta ülserlerle beraber olan kolittir. Bu hastalar günde birkaç defa kanlı, sümüklü dışkı yaparlar. Karında devamlı bir buruntu hali vardır. 

Spastik kolitte hastalar bazan kabız olurlar ve keçi pisliği şeklinde dışkı yaparlar. Bazan da ishâl olurlar. 

Kolit müzmin ve bıktırıcı bir hastalıktır. Hastanın beslenme düzeni bozulur ve zayıflar. Devamlı hazımsızlıktan ve gazdan şikâyet ederler.

Bu hastalıkta diyet gerekir. Kalın bağırsağı yoran ve fazla posa bırakan gıdalardan, baharlı, biberli yiyeceklerden kaçınmalıdır. Bu hastalarda sinir sistemi ekseriyetle bozuk olduğundan, müsekkin ilâçlar ayrıca iyi gelir.

21 Haziran 2015 Pazar

FUTBOLDA CEMİL TURAN

Cemil Turan
1947 yılında İstanbul'da doğdu. Futbola 15 yaşında Sarıyer genç takımında başladı. 16 yaşında A takımına girdi. 1967 yılında İstanbulspor'a girdi. 1972 de Fenerbahçe'ye transfer oldu. Futbolu bırakana kadar bu takımda oynadı, kaptanlık yaptı. 

Bir hücum futbolcusu olarak; zarif stili, kısa mesafelerdeki olağanüstü sürati, en karışık pozisyonlardan âdeta sihirli ayaklarıyla hızla çıkabilmesi ve golcülüğüyle şöhret kazandı. Ayrıca futbol disiplin ve terbiyesine uygun hareket etmesiyle de seyircinin takdirini kazanmıştır.

56 kez milli takımda oynadı. 1973-74, 1975-76 ve 1978-79 sezonlarında gol kralı oldu. 1977 yılında yılın sporcusu seçildi. Milli formayı 50 defadan fazla giydiği için Futbol Federasyonu tarafından altın madalya ile ödüllendirilmiştir.

ADNAN TURANİ, ESER, BİYOGRAFİ

ADNAN TURANİ  (D.1925 -        )

İstanbul'da doğdu. Gazi Eğitim Enstitüsü, Münih, Stuttgard ve Hamburg Akademileri'nde öğrenim gördü. Hannover, Hamburg, Batı Berlin, Tel-Aviv ve yurt içinde özel sergiler açtı. Kanada, ABD, Paris, Amsterdam, İtalya, Yugoslavya, Tokyo, Hindistan, İsviçre ve İskandinav ülkelerinde uluslararası sergilere katıldı. Lirik non-figüratif ve lirik soyutlamacı bir anlayışa sahiptir. Modern Resim Sanatının Gerçek Çehresi, Resim Üzerine, Dünya Sanat Tarihi, Çağdaş Sanat Felsefesi ile sanat terimleri sözlükleri yazmış, ayrıca Sanat Ve Sanatçılar adlı bir dergi yayınlamıştır. Gazi Eğitim Enstitüsü'nde çalıştıktan sonra (1959-70) , Hacettepe Üniversitesi'nde öğretim görevlisi olmuştur. İki Devlet Resim Ödülü Aldı. Yurt içi ve yurt dışında duvar resimleri uyguladı. 1990 yılında emekliye ayrıldı. 1992 de Yılın Sanatçısı Ödülü, 1993 de Simavi Vakfı Görsel Sanatlar Ödülü, 1998 Anadolu Üniv. Onursal Doktora Ödülü, 2001 Çağdaş Sanatçılar Vakfı Ödülü almıştır.

Adnan Turani - Piktografi     100x80,5 cm

20 Haziran 2015 Cumartesi

VİTAMİNLER VE EKSİKLİKLERİ

Vitaminler, gıdalarımızın en önemli maddelerindendir. Vücutta az miktarda yapıldıkları veya hiç yapılmadıkları için dışarıdan alınmaları lâzımdır. Eksikliklerinde çeşitli hastalıkların meydana gelmesine sebep olurlar. Vitaminlerin bir kısmı yağda, bir kısmı da suda erirler. Yağda eriyenleri "A, D, K, E" vitaminleridir. Bunlar; yağlarda, pişmemiş sebzelerde, tahıllarda, tereyağında, balıkyağı ve balık karaciğerinde, kaymak ve sütte bulunur. Karaciğerimizde depolanırlar. Suda eriyen vitaminler "B" grubu vitaminleri ile "C" vitaminidir. Bunlar depolanmaz, bağırsaktan emildikten sonra fazlası idrar yoluyla dışarı atılır.

19 Haziran 2015 Cuma

KÖPEK SALYASINDA KİST HİDATİK

Kist hidatik, köpeklerden bulaşır. Akciğer, karaciğer, dalak, böbrek, beyin gibi organlarda ve karın boşluğunda yerleşir. Bazan kalpte de görülür. Bulaşan kistten yavru kistler meydana gelir ve vücudun her tarafına yayılırlar. Zamanla iltihaplanarak ciddi ağır, ateşli hastalıklara sebep olurlar. Patladıkları zaman şok ile ölüm tehlikesi gösterirler. Köpekler bu hastalığın yumurtalarını, ağızlarında ve salyalarında taşırlar.

Ameliyatla kistlerin çıkarılması gerekir. Kistler çok sayıda ve yaygın olurlarsa ameliyatla temizlemek zorlaşır.

KİSTLER

Kistler, bir kese şeklindeki boşluklardır. İçlerinde bazan hava bazan sıvı bulunur. Büyüklükleri, mercimekten insan başına kadar değişir. Vücudun her tarafında ve çoğunlukla karaciğer, akciğer, böbrek, beyin, yumurtalık gibi organlarda bulunur. 

Kistler, organlara baskı yaparak ve iltihaplanarak hastalıklara sebep olurlar. Uzun zaman vücutta saklanan kistlerden kanser bile meydana çıkabilir. Kanserleşmeyen kistler, hava kistleridir.

Kistlerin ameliyatla çıkarılmaları lâzımdır.

KIZIL, BÖBREĞİ BOZABİLİR

Kızıl, mikropların boğazda yerleşip üremesi neticesinde meydana gelen ve çocuklarda görülen bir hastalıktır. Yüksek ateş ve boğaz ağrısıyla başlar, sonra bütün vücut derisi kırmızı renk alır. Derinin bu rengi kızıl teşhisi için tipiktir. Derinin kızarmasıyla beraber bütün organlar da aynı derecede hastalanırlar.

Kızıl, en büyük zararı böbrekler üzerinde yapar ve "nefrit" denilen böbrek hastalığına sebep olur. Hastalığın başlamasından 2-4 hafta sonra yüz ve bacaklarda şişme, idrarın kanlı olması, böbrek rahatsızlığının başladığına işarettir. Kızıl ayrıca kalp bozukluklarına ve kulak iltihaplarına da sebep olabilir. Bulaşıcı bir hastalıktır. Salgın şeklinde görülebilir.

Tedavisinde antibiyotik kullanılır. Teşhis koyulur koyulmaz hemen tedaviye başlamak gerekir. Hastalar ağız ve boğaz temizliğine dikkat etmelidir. İdrar sık sık kontrol edilmeli, böbrek bozukluğu şüphesi varsa, tuzu kesmelidir.

KIZAMIK AĞIR, KIZAMIKÇIK HAFİF

Çocuk hastalıkları içinde bulunan kızamık, daha önce bu hastalığı geçirmemiş büyüklerde de olur. Ekseriyetle 2 - 10 yaş aralığı hastalığıdır. Daha çok kış aylarında salgınlar yapar. Nezle ve yüksek ateşle başlar, ağız içinde "koplik lekeleri" adı verilen beyaz lekeler, erken teşhisi temin eder. 

Ateşten 1-2 gün sonra, bütün vücudu pire ısırığı şeklinde kırmızı lekeler kaplar. Haftasına deri pul pul olur ve dökülür. Ateş düşmeye başlar. Bu lekeler ufak kanamalardır ve deriden başka vücudun bütün organlarında da vardır.

Kızamık virüs hastalığıdır, çok bulaşıcıdır, havadan solunum yolu veya hastayla temas neticesinde bulaşır.

18 Haziran 2015 Perşembe

VİTİLİGO HASTALIĞI TEDAVİSİZ

Vitiligo, yüzde, göğüste, kol ve ellerde olan harita şeklinde açık renk lekelerdir. Lekeler ilerleyen yaşla beraber genişleme ve farklı bölgeleri de tutma eğilimi gösterir. Vücudun bağışıklık sistemindeki bir bozukluktan kaynaklanır. Bağışıklık hücreleri, deriye rengini veren pigmenti üreten melanosit hücrelerine saldırırarak yok etmekte ve üremesine imkân tanımamaktadır. Asabi menşeyli olduğu kabul edilir. Sinirli kişi, bu hastalığa yakalanınca, morali daha da çöktüğünden hastalığın yayılma hızı da artar. 

Çocukluk çağında da vitiligo ortaya çıkabilir. Çocuk gelişme çağında olduğu için çoğu zaman ilerleyen yıllarda geriler hattâ kaybolur. Kaybolmayıp inatla devam edenleri de vardır. 

Tedavisinde, bağışıklık baskılayıcı ilâçlar kullanılsa da kesin netice alınamamaktadır. Estetiği bozmaktan başka hiçbir zararı yoktur. Yakalanan kişi moralini bozmamalı ve hastalığı pek umursamamalıdır. Kişi güneşe fazla çıkmamalı, çünkü güneş ışınları lekeleri daha da belirgin hale getirir.

KISIRLIK KADINA HAS DEĞİL

Kısırlık, çocuk sahibi olamamaya veya yumurta döllenmesinin olmamasına denilir. Hem kadında, hem erkekte görülür. Çocuk sahibi olamayan çiftlerin başvurmadıkları çare yoktur. 

Erkekte kısırlık, yumurtayı dölleyen ve "sperm hayvancıkları" adı verilen hareketli hücrelerin bozukluğuna bağlıdır. Bazı erkeklerde spermlerin kuyrukları yoktur, bazılarında şekilleri anormaldir, bazılarında da sayıları düşüktür ya da yoktur. Normal erkeğin 1 mililitre (ml) menisinde 60-200 milyon sperm hücresi bulunur.

Kadınlarda kısırlığın sebebi yumurtalık bozukluklarından çok, kanalların tıkalı olması veya rahmin küçük kalmasıdır. İltihaplı bir hastalık geçiren kadında kanallar (tüpler) tıkanır ve olgunlaşan yumurta rahime düşemez. Bu hâle daha ziyade zafiyet geçiren kadınlarda, kürtaj olanlarda sık rastlanır.

Erkeklerde de kısırlığın önemli sebepleri, önceden geçirilmiş, fakat tedavisi tam olmamış bel soğukluğu ile, prostat hastalıklarıdır. Bazılarında da doğuştan testis hataları kısırlık sebebi olur.

Çocuk sahibi olmak isteyen çiftler mutlaka beraber muayene olmalıdır. Bazı ailelerde erkek veya kadının basit bir muayeneden geçmesi çocuk sahibi olmalarını sağlar. Bazıları için ise tüp bebek tedavisinden başka yapılacak tedavi yoktur.   

SAĞLIKLI EMZİRME BİLGİSİ

Çocuğunuzu her emzirmeden evvel ve sonra göğüs başlarını kaynatılmış suyla ıslatılmış steril bir pamukla silmeyi ihmâl etmeyiniz. Bu kadar basit bir tedbirin hem sizin, hem de bebeğinizin sıhhati için büyük önemi vardır. Memeleri günde 1-2 kez sabunlu su ile yıkamalıdır.

Memeler daima kuru kalmalıdır. Emzirme bittikten ve meme temizlendikten sonra, üzerine temiz katlanmış mendil sarılır. Bu sızan sütü emer ve kolayca değiştirilir.

Anne emzirirken, ya yatakta veya rahat bir sandalyede oturmalıdır. Çocuğun başı meme verilen taraftaki kola dayandırılır ve bebek mümkün olduğu kadar dik tutulur. Serbest kalan diğer elin orta ve işaret parmakları arasında meme başı ile etrafındaki esmer hale bebeğin ağzına verilir. Bebeğin burnunun tıkanmaması için, memeye üstteki parmakla hafif baskı yapılır.

KENDİLİĞİNDEN KIRIĞA DİKKAT

Kazalar neticesinde ortaya çıkan kırıklar, daha çok kol ve bacağın uzun kemiklerinde görülürler. Bunlar haricinde kafatası ve kaburga kemikleri kırıklarına da sık rastlanır. Ters bir hareket, liflerin ani çekilmesi veya kemiğin üzerine doğrudan doğruya gelen bir darbe, kemiğin çatlamasına ve ayrılmasına sebep olur.

Kendi kendine olan kırıklarda daima bir kemik urunu veya sıçramış bir kanserin tahribini düşünmek lâzımdır. Kol ve bacaklarda kırıklar meydana geldiği zaman, o organ hareket kabiliyetini kaybeder ve uzunluğu değişir ve kırık bölgesinde şiş, şiddetli ağrı meydana gelir. Bazan kan oturmaları olur. Kaburga kemiği kırıklarında nefes almakla göğüse bıçak saplanır gibi bir ağrı girer ve hareketle bu ağrı artar. Kırıklar açık ve kapalı olmak üzere iki grupta incelenir. Açık kırıklarda kaslar da parçalanır ve kemiğin uçları gözle görülür.

17 Haziran 2015 Çarşamba

UFAK YANIKLARA BUZLU SU

Yanıklar üç derecedir. Bu dereceler yanıkların şiddetine göre ayrılmıştır. Birinci derece yanıklar yüzeysel ve ufak yanıklardır. Bu tür yanıklarda deri kalkmamışsa, yanan yeri yarım saat kadar buzlu suya sokmak lâzımdır. Soğuk suyla temas, ufak yanıklar için en pratik tedavi yöntemidir.

Üçüncü derece yanıklar, geniş ve ölümcül yanıklar. İkinci derece olanlar da bu ikisinin arasındaki tehlikeli orta şiddette yanıklardır. Yanığın sebebi ne olursa olsun üç ciddi problem vardır. İlk problem acı-ağrıdır. Yanık yerinde açık kalan sinir uçları hava ile temas edince şiddetli acı meydana gelir. Bunun için yaralar daima bir merhemle örtülmelidir. Diğer problem yaraların iltihaplanmasıdır. Bunun için hem ağrı kesici hem de antibiyotikli pomadlar kullanılır.

Son problem yanıkla beraber vücuttan fazla su kaybolması, şok ve böbrek yetmezliğidir. Bu daha çok üçüncü derece yanıklarda olur. Ciddi tıbbi tedaviyi ve hastaneye yatmayı gerektirir.  

16 Haziran 2015 Salı

İRSî KELLİK TEDAVİSİZ

Saçların tamamen dökülerek baş derisinin ortaya çıkması durumuna kellik denilir. Bu duruma değişik olaylar sebep olabilir. Çocuklarda görülen baş yaralarının yaptığı mikrobik bir hastalığa bağlı kellik haricinde; genç yaşlarda görülen saç dökülmelerinin sebebi ekseriyetle soya çekimdir.

Saç dökülmelerinin diğer bir sebebi de vitamin eksikliğidir. Bilhassa, PP vitamini, A ve D vitamini eksikliklerinde, saç derisinin yağlanmasına bağlı saç dökülmeleri görülür.

Halk arasında "saçkıran" adı verilen bölgesel kelliklerin sebebi sinirseldir. Zamanla kendiliğinden geçenleri olduğu gibi, ne yapsan dahi geçmeyenleri vardır. Bazı standart dışı sabunlar ve tuzlu deniz suyu da saçlarda dökülme yapabilir.

KEDİ TIRMIĞI HASTALIĞI

Kedilerin, tırnakları ile deriyi çizip yaralıyarak bulaştırdıkları mikropla meydana gelen hastalıktır. Çocuklarda, kedilerle daha fazla oynadıkları için daha sık görülür. 

Tırnak yerinde iltihap ve yüksek ateşle seyreden bu hastalık birçok ateşli hastalıkları taklit edebilir. Bazan döküntüler görülür. Doktor dahi teşhiste sıkıntı çeker. 

Tedavisinde antibiyotik kullanılır.

KONTROLLÜ KAPLICA FAYDALI

Kaplıcalar, radyoaktif maddeleri, madenleri, mineralleri ihtiva eden tabii sıcak sulardır. Bunlar topraktan fışkırırlar. Bilhassa volkanik arazilerde çok bulunurlar. Toprağın taşıdığı maddelere göre, kükürtlü, demirli, fosforlu, kalsiyumlu olurlar.

Kaplıca tedavileri, ancak doktor kontrolü altında ve bir programa göre tatbik edildikleri zaman faydalıdırlar. Bunun haricinde bazan zararlı ve tehlikeli olabilirler. Kaplıca tedavisine girecek şahısların her şeyden evvel kalpleri ve tansiyonları normal olmalıdır. Böbrekleri ve karaciğeri hasta olanlar kaplıca banyoları yapmamalıdırlar. Sıcak suyun ve düşük dozlu (kansere sebebiyet vermeyecek dozda) radyoaktif ışının kaslar ve sinirler üzerinde faydalı etkileri vardır. Sıcak su, kan damarlarını genişletir ve dokulara daha fazla kan gitmesini sağlar.

Eklem iltihaplarında, kaplıca tedavisinin masajla birlikte faydası olur. Ağır ve akut romatizma hastalığında kaplıca tedavisi zararlıdır. Müzmin romatizma şekillerinde faydalı olabilir. 

Her şeyden evvel bu tedaviyi bilen şahısların kontrolü altında yapmak gerekir.

DERİYİ TIRNAKLA KAŞIMAMALI

Vücut kaşıntıları çok zaman vücudun herhangi bir yerinde ve lokaldir. Bu kaşıntılara ekseri böcek sokmaları, kaşındırıcı bitkilerin teması veya allerjik bir maddenin değmesi sebep olur. 

Ellerde, parmak aralarında, çatlak ve yaralarla olan kaşıntılar uyuz hastalığında görülür. Vücutta yaygın kaşıntılar ekseri bir allerji neticesinde ortaya çıkarlar. Bu kaşıntılar çok zaman kırmızı döküntüler ve pençe pençe kabartılarla beraberdir. Bazı kaşıntılar ürtiker şeklindedir.

Uzun süren sarılıklar da şiddetli kaşıntılara sebep olur. Kana karışan safra boyaları deriyi tahriş ederek kaşındırırlar. Aynı şekilde üremi hastalığı olanlarda da kaşıntılar olur. 

ÖMER İSTEMİ HATİPOĞLU TABLOSU

ÖMER İSTEMİ HATİPOĞLU  (1920 - 2007)


Ömer İstemi Hatipoğlu - Çankaya'dan Etlik   55x44 

15 Haziran 2015 Pazartesi

KARACİĞER HASTALIKLARI

Karaciğer vücudumuzun en mühim organlarından biridir. Karnın sağ tarafında ve kaburgaların altında bulunan bu organ kanla dolu, gevrek ve kolay yırtılabilir bir organdır. Kan yapmaktan, vücuttaki zehirleri temizlemeye kadar birçok vazifesi olan bu organı büyük bir kimya laboratuarına benzetebiliriz. Hemen hemen organizmanın her işiyle ilgisi vardır. Karaciğersiz bir insanın yaşaması imkânsızdır. Karaciğer, özel bir damar sistemine sahiptir ve vücuttaki bütün kan buradan geçer.

Karaciğerin çeşitli hastalıkları vardır. İltihaplı hastalıklarına "hepatit" denir. Hepatitler A, B, C  şeklinde sınıflandırılırlar. Bu organda iyi veya kötü huylu tümörlere, kistlere ve bilhassa kanserli hastalarda kanserin yayılmasına (metastaz) sık rastlanır. Uzak organlardan koparak, kan dolaşımı yoluyla karaciğere gelen kanser hücreleri buraya yerleşir ve yeni tümör odakları oluştururlar. 

NUMAN PURA TABLOSU

NUMAN PURA  (1907 - 1989)


Numan Pura - Natürmort    28x26 cm

14 Haziran 2015 Pazar

YATAKTA HASTA BAKMA

Bazı hastalıklarda, hastaların yatakta yatmaları mecburi hâle gelir. Yatalak hasta bakımında, bazı dikkat edilecek önemli noktalar vardır. Hastanın yatağı hergün havalanmalı ve yatak takımları sık değiştirilmelidir. Bunun için hasta, yatak çarşafının içinde bir divan üzerine alınır. Hastayı fazla kımıldatmadan çamaşırları da değiştirilebilir. Bu esnada hastanın bütün vücuduna bakmak lâzımdır. Herhangi bir yara veya kızartı görülünce doktora haber vermelidir. Yatak çarşafının düz ve gergin olmasına dikkat etmelidir. Çarşafın buruşuk- katlı kısmı yara açılmasına sebep olabilir.