30 Haziran 2019 Pazar

PEYAMİ SAFA (yazar)

TÜRK  yazar, 1899 yılında İstanbul'da doğdu. Şair İsmail Safa'nın oğlu. Çocukluğu hastalık ve geçim zorlukları içinde geçti. Düzenli öğretim görmedi. Memurluk ve öğretmenlik yaptı. "Yirminci Asır" adlı bir gazete çıkararak basın hayatına atıldı (1919).

Cumhuriyet, Tasvir, Ulus, Zafer, Milliyet, Havadis gazetelerinde fıkra yazarı olarak çalıştı. "Server Bedi" takma adıyla yazdığı polisiye romanlarda "Cingöz Recai" adlı kahramanın serüvenlerini anlattı. Diğer romanlarında felsefe konularına ve psikolojik çözümlemelere geniş yer verdi. 20. yy' da Türk toplumunun geçirdiği medeniyet değişimi ve sosyal bunalımlar üzerinde durdu.

Gazete fıkralarında siyaset, toplum ve sanat konularında geniş yankılar yapan polemikleriyle ün kazandı. "Kültür Haftası (1936)","Türk Düşüncesi (1953-60)" dergileri yayınlandı. Peyami Safa 1961' de İstanbul'da öldü.

Eserleri: Romanları; "Sözde Kızlar (1923)", "Şimşek (1923)", "Mahşer (1924)", "Bir Akşamdı (1924)", "Dokuzuncu Hariciye Koğuşu (1930)", "Fatih Harbiye (1931)","Bir Tereddüdün Romanı (1933)", "Matmazel Noralya'nın koltuğu (1946)", "Yalnızız (1951)", "Biz İnsanlar (1959)"

Ayrıca Peyami Safa'nın: "Türk İnkılâbına Bakışlar (1938)", "Millet ve İnsan (1943)", "Doğu-Batı sentezi" adlı araştırma ve fıkra kitapları vardır.

ÂDET ÖNCESİ GERGİNLİK

ÂDET  görmeden önceki safhada kadın vücudunda birtakım belirtiler ortaya çıkar. Çoğunlukla karnın alt kısmında, bazen de sırta vuran ağrılar, yüze ateş basması, göğüslerde gerginlik, baş ağrısı ve çabuk sinirlenme görülür. Bunlar normal bir fizyolojik sürecin neticeleridir.

Âdet öncesi gerginlik bir sendrom haline geliyorsa, bu kez, yukarıda açıklanan tabloya; halsizlik, mide-bağırsak sistemi bozuklukları, göğüslerde ağrı, depresyon ve duygusal dengesizlikler gibi ruhî bozukluklar da eklenebilir. Kadının hormon dengesinde oluşan bu değişimler, zihnî işlerde daha belirgin olmak üzere bazen kişinin normal çalışma hayatını engelleyecek kadar şiddetli olabilir. 

29 Haziran 2019 Cumartesi

SADBERK HANIM MÜZESİ

İSTANBUL'UN  Büyükdere semtinde, Azaryan Yalısı'nda özel müze.

İşadamı Vehbi Koç'un eşi Sadberk Koç'un topladığı etnografik eserlerin sergilenmesiyle açıldı (1980).

Yaklaşık 8000 parçadan oluşan bir koleksiyonun (değerli saatler, çiniler, tombaklar, tuğralı gümüşler vb.) sergilendiği müzedeki eserler, tarihöncesinden başlayarak Anadolu'nun tüm kültür safhalarını yansıtır.

28 Haziran 2019 Cuma

SABUNOTU

AVRUPA  ve Asya'da yaygın olarak görülür, Nemli bölgeleri sevdiğinden Türkiye'de en çok Karadeniz bölgesinde yetişir.

Yaklaşık 60-70 santime kadar boy atan, karşılıklı dizili uzunca yaprakları, salkım şeklinde açan pembe çiçekleri, kapsül tipinde meyveleri olan "karanfilgiller" familyasından bir bitkidir.

Kökleri ve yaprakları, muhteva ettikleri "saponin" adlı maddeden dolayı suyla çalkalandığında, sabun gibi köpürdüğü için sabunotu adını aldı. Kökleri, halk hekimliğinde terletici ve idrar söktürücü olarak kullanılır.

YERKEN HAVA YUTMA

YEMEK  yerken veya tükürüğü yutarken sindirim sistemine aşırı hava girebilir. Normal şartlarda, gıdalarla mideye giren az miktardaki hava, bu organın üst kısmında toplanarak "mide kabarcığı"nı oluşturur. Yutulan havanın bir kısmı daha sonra bağırsaklara geçer, bir kısmı ise geğirerek çıkartılır.

Aşırı ve hızlı yemek yiyen veya yemeği az çiğneyerek yutan ya da sıkıntılı ve aceleci mizaçlı kişilerde, yutulan hava miktarı çok fazla olabilir. Midede aşırı dolgunluk ve şişkinlik hissi, kalpte ritim bozukluğu, hızlı soluma gibi bazı rahatsızlıklara sebep olabilir. Bu şikâyetler, geğirme ile hafifler.

Midedeki hava miktarının artması, mide veya diğer hazım sistemi organlarının hastalıklarına bağlı olarak da ortaya çıkabilir.

27 Haziran 2019 Perşembe

TAYYARECİ SADIK BEY

TÜRK  havacısı, Selânik'te doğdu (doğum yılı bilinmiyor). Manastır Askerî idadîsinde, Harbiye'de okudu, teğmen oldu (1911). 

İtalyanlar'a karşı Bingazi'de savaştı. Osmanlı ordusunun ilk havacıları arasında yer aldı.

Fethi Bey ile beraber, İstanbul'dan Kahire'ye gitmek üzere bindikleri uçak, Suriye'de Taberiye gölü yakınında düştü. Sadık Bey, arkadaşlarıyla beraber şehit oldu (1913).

İstanbul'da Fatih parkındaki anıt, onların hatırasına yapıldı.

SÜT GELMEMESİ

DOĞUMDAN  sonra anneden süt gelmemesinin sebepleri arasında; hipofiz yetmezliği, iç salgı sistemi bozuklukları, devam eden hastalıklar, yorgunluklar, bunaltı ve heyecan sayılabilir.

26 Haziran 2019 Çarşamba

SABAHATTİN ALİ (yazar)

TÜRK  hikâye ve roman yazarı, 1906 yılında Gümülcine' de doğdu. Babası subaydı, ilköğrenimini İstanbul, Çanakkale, İzmir ve Edremit'de; ortaöğrenimini Balıkesir'de ve İstanbul Muallim mekteplerinde yaptı (1926).

Yozgat'da bir yıl öğretmenlikten sonra, Maarif vekâleti hesabına Almanya'ya gönderildi (1928-30). Dönüşünde Aydın, Konya ve Ankara'da almanca öğretmenliği yaptı. Sonra Maarif Vekâleti neşriyat müdürlüğünde memur, Ankara Devlet konservatuarında dramaturg olarak çalıştı.

Edebiyata şiirle başladı, asıl gücü hikâyeciliğindedir. Hikâyelerinde konularını Anadolu halkının ve köylülerinin hayatlarından çıkardı. Daha sonra realizmden natüralizme kayan bir gözlem gücüyle ezilen halkın acılarını dile getirdi. Son yıllarında sembolik hicivli masallar yazdıysa da hikâyelerindeki güce ulaşamadı.

1930' larda yıkıcı propaganda yaptığı ve bir şiirinde Atatürk'ü hicvettiği gerekçesiyle mahkûm oldu ve Sinop cezaevine gönderildi. 1946' da Aziz Nesin ile beraber "Markopaşa" adlı mizah dergisini çıkardı. Mehmet Ali Aybar'ın çıkardığı "Zincirli Hürriyet"te yazdı.

Sürekli takip edildiği için Bulgaristan'a kaçmaya karar verdi. Sınırı geçmek isterken 1948 Nisan'ında Kırklareli'de öldürüldü ve bilinmeyen bir yere gömüldü.

Eserleri: Şiir kitabı; "Dağlar ve Rüzgâr (1934)". Hikâyeleri; "Değirmen (1935)", "Kağnı (1936)", "Ses (1937)", "Yeni Dünya (1943)", "Sırça Köşk (1947)". Romanları; "Kuyucaklı Yusuf (1937)","İçimizdeki Şeytan (1940)", "Kürk Mantolu Madonna (1943). Oyunu; "Esirler (1936)".

AGNOZİ nedir?

DUYULAR  vasıtasıyla algılanan uyarılara mânâ verme kabiliyetinin yok olmasına "agnozi" denilir. Agnozide duyu organları ve iletim yolları sağlamdır. Duyu iletileri beynin ilgili bölgelerine kusursuz iletilir, fakat beyindeki lezyonlar sebebiyle tanınamaz.

Beyindeki lezyonun yerine göre; görmeyle, işitmeyle ve dokunmayla ilgili agnoziler ortaya çıkabilir. Meselâ, kişi nesneleri görür, ama bilinç düzeyinde nesnenin özellikleriyle işlevini birleştiremez. Aynı noksanlık, seslere ve dokunulan nesnelere ilişkin de olabilir. Duyulan sesler bir mânâ ifade etmez veya dokunulan nesneler tanınamaz.

Beyindeki lezyonlar; kanama, tıkanıklık, travma ve tümör gibi etkenler olabilir. Beyinde işitme, görme ve dokunmayla ilgili bölümler farklı yerlerde konumlandığı için, her üç agnozinin beraber görülmesi çok nadir olur.

25 Haziran 2019 Salı

ŞÜKRÜ SABAN (sporcu)

TÜRK  atlet, 1938 yılında Eskişehir'de doğdu. Atletizme, 1956' da öğrenimini yaptığı İstanbul Yapı enstitüsünde başladı. İlk yıllar krosta başarı gösterdi; 1 yıl sonra piste çıkarak uzun mesafe koşularına katıldı.

Krosta ve pist yarışmalarında millî formayı giydi. 10.000 metrede Türkiye rekortmeni oldu. 1968' e kadar pistlerde yarıştı. 1960 Roma Olimpiyat oyunlarına katıldı.

SAÇLARIN AĞARMASI

BÜTÜN  vücut kıllarının, özellikle de saçların zamanla rengini kaybetmesine "ağarma" denir. Bu hal, bazen sınırlı bölgelerde ortaya çıkan vitiligo gibi cilt hastalıklarına, bazen ağır kronik hastalıklara bağlı olarak görülse de çoğunlukla yetişkin evrelere has fizyolojik bir süreçtir. Yapısal etkenlere bağlı olabileceği gibi, bedensel yorgunluklardan sonra da başlayabilir.

Tiroid bezinin fazla çalışması gibi hormon dengesizlikleri ve otonom sinir sistemi bozuklukları olan kişilerde saçlar daha erken ağarabilir.

Kılın rengini kaybetmesi, saçı boyayan melanin pigmentinin yok olmasına bağlı değildir. Keratin tabakalarının arasına hava kabarcıklarının girmesinden kaynaklanır. Bu durumda saçlar ileri yaşlarda gümüşî-beyaz bir renk alır.

Yaşlanmanın önemli bir belirtisi olan görülen ağarma, dönüşü olmayan bir süreç olarak şarkılara da geçmiş ve şu sözlerle ifade edilmiştir: "Saçıma karlar yağmış, boşuna, yaz beklemek!"

24 Haziran 2019 Pazartesi

RÜSTEMİ ZAL (efsane kahraman)

İRAN  şairi Firdevsî'nin "Şehname" adlı eserinde ismi geçen İranlı kahraman. Olağanüstü gücü olan Rüstem, özellikle Turanlılar ile İranlılar arasından geçen savaşlarda büyük başarılar sağlar. Türk edebiyatında Rüstemi Zal, halk arasında "Zaloğlu Rüstem" diye geçer. Bu eski İran kahramanı yiğitliğin, güçlülüğün örneği sayılır.

Gerek İran edebiyatında, gerek onun etkisi altında kalan Türk divan edebiyatında Rüstemi Zal, pehlivanları, savaşta başarı gösteren kahramanları, padişahları övmek için örnek insan olarak nitelenir. Bu yüzden Rüstem, Türkler arasında, özellikle köylerde erkek ismi olarak çok kullanılır.

Rüstemi Zal  -  19. yy. başı gravürü

AĞLAMA EMNİYET SUPABI

AĞLAMA,  gözyaşı salgılanmasının çok arttığı fizyolojik bir vakadır. Hoşa giden ve gitmeyen durumlarda veya şiddetli bir bedensel ağrıdan sonra ortaya çıkabilir.

Üzüntülü durumlardan veya şiddetli gerginliklerden sonra ağlama, bir "emniyet supabı" işlevi görerek güçlü duyguların boşalmasına imkân verir. Genellikle daha önceden kaybedilmiş olan huzuru ve ruhî dengeyi yeniden sağlar.

23 Haziran 2019 Pazar

22 Haziran 2019 Cumartesi

AKCİĞER AMFİZEMİ

AKCİĞER  dokusunda bulunan havanın aşırı artmasıyla ilgili patolojik bir bozukluktur. Alveol denilen akciğer hava keseciklerinin genişlemesi neticesi, kesecik duvarları yırtılır. Böylece birleşen birçok hava keseciği daha büyük bir boşluk oluşturur.

Oldukça sık rastlanan akciğer amfizemi çoğu kez küçük alanlarda ortaya çıkar. Bu durumda genellikle belirti vermez. Akciğer amfizemine yol açan pek çok etken vardır. Bunlar arasında en önemlisi, sigara dumanı, kükürtlü gazlar, tozlar ve zararlı gazlar sayılabilir. Bu etkenlerin tahriş edici etkileri neticesinde, akciğerin bronş ve bronşiyollerinde kronik iltihaplanma gelişir. Ayrıca; astımlı kişilerde, nefesli çalgı çalanlarda veya cam üfleyicilerde solunumun sürekli zorlanması, akciğer dokusunda bağdoku artışına yol açarak amfizeme sebep olabilir.

Bazı vakalarda ise; doğuştan gelen noksanlıklarla küçük yaştan başlayan akciğer iltihapları, amfizeme zemin hazırlar.

21 Haziran 2019 Cuma

RUMELİHİSARI'NIN ÜÇ PAŞASI

FATİH SULTAN MEHMED'İN  Boğaziçi'nin Rumeli yakasında yaptırdığı (1452) hisar. Bebek-Baltalimanı koyları arasında genişçe bir çıkıntı meydana getiren eski Hermaion bursu üzerindedir. Hisarın yeri seçilirken, Boğaziçi'nin en dar kısmındaki bu noktanın askerî açıdan durumu hesap edilmiş, karşıdaki Anadoluhisarı ile boğaz geçidini kapaması düşünülmüştür. Geçişi makaslamada, ateşle önleme ve akıntılar yüzünden gemilerin hisarın yapıldığı kıyıya yaklaşmak mecburiyetinde kalması tasarlanmıştır.


Hisar, 3 büyük kuleye dayanan dikdörtgene yakın bir plandadır. Kuzeyden güneye doğru uzunluğu 250 metredir. Duvarları genellikle 5 metre ve yaklaşık olarak İstanbul surlarının iki katı kalınlıktadır. Hisarın 5 kapısı vardır; Dizdar kapısı, Hisarpeçe kapısı, Sel kapısı, İstihkâm kapısı, Dağ kapısı. Bütün duvarlarda seğirdim (nöbet) yolları vardır. Seğirdim yollarından kulelere bağlantı yoktur. Böylece avlu ve bedenler düşman eline geçtiği zaman, büyük kulelerin ayrı ayrı düşmana dayanabilmesi sağlanmıştır.

Çeşitli merdivenler bu yolları keser. 3 büyük kuleden başka, kalede 13 küçük burç vardır. Hisarın 3 büyük kulesi, dünyadaki en büyük kale burçlarıdır. Bunlardan; Sarucapaşa kulesi en yükseği (28 m, çapı 24 m), Zağanospaşa kulesi en kalınıdır (21 m, çapı 27 m). Sarucapaşa kulesinin 3. katındaki odaya "Fatih odası" denilir. 3. Kulenin adı Halilpaşa kulesidir. Bu kulenin üzerinde kûfi hatla Allah'ın isimleri yazılmıştır.

Kulelerin yapımıyla, kulelere adları verilen paşalar görevlendirilmiştir. Hisarın ortasında, Fatih tarafından vakfedilen bir de cami vardır. Kitabesiz 2 çeşmeyle büyük bir sarnıç, hisarın su ihtiyacını karşılar.

Fatih Sultan Mehmed, kaleyi, İstanbul'un fethi hazırlıkları sırasında Boğaziçi'nin kontrolünü sağlama maksadıyla yaptırdı. Rumeli yakasına malzeme ve işçi gönderilmesi için hünkâr emirnamesi çıktı. Bu malzemenin güven altına alınması için kıyıda, kalenin güneydoğusuna düşen yere önce bir kule yapıldı. İnşaatta, Fatih Sultan Mehmed'in yönetiminde 1000 kadar usta ve 2000 kadar işçi çalıştı. Hisarın planının Fatih tarafından tasarlandığı ve 4 ayda (26 nisan-28 ağustos 1452)) bitirildiği  söylenmektedir.

Yapı tamamlanınca, buraya Firuz Ağa kumandasında 400 kişilik bir kuvvet yerleştirildi. Burçlara konan güçlü toplarıyla 1452' de hisar savunma görevine başladı. 10 Kasım 1452' de, ilk defa hisardan toplarla 2 Venedik kadırgasına ateş açıldı. 26 Kasımda, Antonio Rizo gemisi batırıldı. 1453' de Boğaz'dan hiçbir geminin geçmemesi sağlandı.

İstanbul'un fethinden sonra hisar, askerî açıdan önemini kaybetti ve uzun müddet sadece hapishane olarak kullanıldı. Birçok Osmanlı devlet adamı (Gedik Ahmed Paşa, Çandarlı Halil Paşa ve bazı yabancı devlet mensupları da burada hapsedildiği için kaleye bir ara "karakule" denildi.

Kale, 1500' deki büyük zelzelede hasar gördü, 17. yy'da önemli bir yangın geçirdi. 3. Selim devrinde tamir edildi. En önemli tamir ve bakım 1953' de İstanbul'un 500. fetih yıldönümü münasebetiyle yapıldı. Müzeye dönüştürülen hisar bugün konser, tiyatro vb. sosyal faaliyetler maksadıyla kullanılmaktadır.

AKİNEZİ (oto hareket yavaşlaması)

NORMAL  bir insanda kendiliğinden oluşan; yüz ifadesindeki değişimler, konuşmaya eşlik eden jest ve mimikler, yürürken kolların hareketi, bazı içgüdüsel davranışlar gibi otomatik hareketlerin bir bütün halinde azalması veya kaybına "akinezi" deniliyor.

Parkinson gibi bazı nörolojik hastalıklar ve taşkınlık-durgunluk dönemlerinin birbirini takip ettiği katatonik şizofreni gibi bazı psikiyatrik hastalıklarda görülür.

20 Haziran 2019 Perşembe

FRANÇOİS RUDE (heykeltraş)

FRANSIZ  heykeltraş, 1784 yılında Dijon'da doğdu. Dijon'da desen okulunda okudu. 1807' de Paris'e gitti, heykeltraş Gaulle ile çalıştı, Cartellier'nin öğrencisi oldu. 1812' de Roma ödülünü kazandı. Dijon'da 'Bonapartçı harekete" karıştı. 1827' ye kadar Brüksel'de kaldı. 1828' de, Salon'da, bir kilise için ısmarlanan alçıdan "Hamile Meryem" ve "Mercurius kanatlarını bağlarken" adlı heykelinin modelini sergiledi. Bilinen en eski eseri; 1806' da Dijon'da yapılmış, "Dinlenen güreşçi" adlı mermer heykeldir. Çeşitli büst, yüksek ve alçak kabarma, anıt mezar yapan François Rude, 1855' de Paris'te öldü.

François Rude  -  1792' de gönüllülerin sefere çıkışı  (detay)

BAĞIRSAKTA SAFRA YOKSA

BAĞIRSAKLARDA  safranın bulunmaması hastalıklı bir durumdur. Karaciğerin ürettiği safrayı bağırsaklara taşıyan safra yollarının tıkalı olmasından kaynaklanır. Bu tıkanmaya; safra yolu içindeki taş, tümör ve nedbeler veya safra yolu dışında, komşu dokulardaki patolojik kütlelerin baskısı yol açabilir.

Safra pigmentlerinin bulunmamasına bağlı olarak dışkı beyazımsı bir renk alır. Safra tuzlarının yağ asitleri üzerindeki emülsiyon yapıcı etkisinin olmaması sebebiyle dışkı, bazen kile benzer, bazen de yağlı bir görünüm kazanır.

Karaciğerde üremeye devam edip, fakat bağırsağa akıtılamayan safranın kana karışmasına bağlı olarak "sarılık" gelişir.

19 Haziran 2019 Çarşamba

ANDREY RUBLYOV (ressam)

RUS ressam, 1360 yılına doğru doğdu. Theophanes ile beraber Moskova'daki Blagoveşçeniye katedralinin ikonostas'ını resimledi, sonra Vladimir'deki Uspenskiy katedralinin duvar süslemelerini (Kıyamet günü freski), Troitse-Sergiyevskaya Lavra için ikonalar yaptı. En güzel eseri Troitsa ikonasıdır (1408' e doğru). Andrey Rublyov, 1430' da öldü.

Andrey Rublyov  -  Abraham'ın sofrasında üç melek (Troitsa ikonası)

YÜKSEKLİK KORKUSU

BİNALARIN  üst katları, kuleler, dağların tepesi gibi yüksek yerlerde veya uçak gibi hızla yükselen araçlarda bulunma korkusuna "akrofobi" denilir. Böyle yerlerde bulunmayı imkânsız kılan bir baş dönmesi meydana gelir. Korku nevrozlarının en sık görülen türlerinden biridir.

18 Haziran 2019 Salı

PETRUS PAULUS RUBENS (ressam)

FLAMAN  ressam, 1577 yılında Siegen, Westfalen' de doğdu. Siyasî sebeplerle göç etmek mecburiyetinde kalmış Anvers'li bir babanın oğlu. Çocukluğu Siegen ve Köln'de geçti. Babasının ölümü üzerine (1587) Anvers'e döndü. Eniştesi manzara ressamı Tobias Verhaegt'in atölyesine girdiği zaman 14 yaşındaydı.

2. ustası Adam Van Noort'un yanında sağlam bir teknik bilgi edindi. 1596-1600 arasında öğretmeni Otto Van Veen ile beraber geleneksel İtalya yolculuğuna çıktı. Venedik'te, Tiziano'nun resimlerini gördü ve hayatı boyunca bu sanatçıyı kendine örnek aldı.

Mantova'da, Vincenzo da Gonzaga'nın hizmetine girdi, Mantegna'yı kopya etti ve eski eserler derlemesi yaptı. 1603' de İspanya'ya gitti. Roma'ya döndü ve Michelangelo'nun, Carracciler'in, Caravaggio'nun ve Palatinino'nun eserlerine hayran kaldı. Eserlerine hiç çekinmeden; Raffaello, Tintoretto ve Michelangelo motiflerini geçirdi.

1607 yılı içinde Cenova'da portreler yaptı ve şehirdeki binalara hayran oldu. 1622' de yayınladığı "Cenova sarayları" adlı eserinde bu binaları anlatır. Roma'da Santa Maria in Valicella'nın koro yeri için yaptığı yağlıboya tablolarını bitirdi. Annesinin ağır hasta olduğunu öğrenen Rubens, İtalya'dan ayrıldı ve Anvers'e döndü. İtalya'ya bir daha hiç gitmedi, fakat orada edindiği bilgileri de asla unutmadı.

1609' da arşidük Albert ile karısı İsabella'nın ressamı oldu ve çiftin portresini yaptı. Gerçek başarıya Anvers katedralindeki 3 kanatlı 2 tablosuyla ulaştı: "Çarmıhın dikilmesi" ile "Çarmıhtan indiriliş". Rubens'in ilk tarzı, renk tonlarındaki saydamlık ve çevre çizgilerinin kesinliğidir.

Kuzey gerçekçiliğiyle epik şiirin kesişme noktasında olan Rubens'in sanatı, insan hayatını bütün biçimleriyle yüceltir. Fizik güç, "Av" ve "Kıyamet günü" tablolarında da açıkça belirir. Birçok sipariş alan ve her yerde aranan sanatçı, kendine yardımcılar tutmak mecburiyetinde kalınca; hayvan resimleri için Synders ve Paul van Vos, manzaralar için de Wildens ve Lucas van Uden adlı ressamlarla işbirliği yaptı.

1616-21 yılları arasında, en sevdiği öğrencisi ve en çalışkan iş arkadaşı Van Dyck oldu. 1617-18' de 6 kompozisyonluk dizi yaptı (Decius Mus'un hikâyesi). Bu tabloların büyük kısmı Van Dyck'in fırçasından çıkmıştır. Cizvitlerin dostu olan Rubens, dinî tablolar da yaptı.

1616' ya doğru Rubens'in resmine daha yumuşak renkler hâkim olmaya başladı, bu dönemin en tipik örneği "Kâhin kralların tapınması"dır. Bu eserlerde gövde kabarıklıklarına ve elbiselerin çokrenkliliğine ışık oyunları ekleniyor, renkler iç içe giriyordu.

1622-25 arasında "Marie de Médicis'in hayatı" konulu 21 büyük kompozisyon yaptı. Bu tablolarda, gerçek alegori ve mitoloji, yer yer gülünçlüğe kaçan fantezi içinde birbirine karışır. Rubens, 1627-30 arasında, İspanya infanta'sı İsabel'in özel danışmanlığını yaptı ve Avrupa'yı sarsan büyük olaylara karıştı.

1628' de yeniden Madrid'e gitti, Velazquez ile dostluk kurdu ve 40 kadar tablo yaptı; bunların bir kısmı Tiziano'dan kopyalardır. 1629-30' da Londra'da bulundu; İngiltere ve İspanya arasındaki barış görüşmelerini yönetti. 1. Charles, Rubens'e "şövalye" ünvanını verdi.

Mantegna'nın "Sezar'ın zaferi" adlı tablosunun birçok taslağını kopya etti. 1626' da karısı, geride 2 çocuk bırakarak öldü. Rubens, 1630' da kendisinden 37 yaş küçük bir kızla (Hélène Fourment) evlendi ve yeni eşi onun en gözde modeli oldu. Bu yıllarda halı modelleri, tavan süslemeleri, lirik ve romantik manzara resimleri yaptı.

Resmin bütün türlerinde eser veren ressam, sadece resim üzerine değil, mimarlık, heykel, gravür ve dekorasyonda da yüzyılın Flaman sanatına hakim oldu ve ünü yurdunun sınırlarını aştı. Petrus Paulus Rubens, 1640' da (yaş 63) Anvers'de öldü.

Petrus Paulus Rubens - Marie de Médicis'in taç giymesi (detay)

EL VE AYAKLARDA UYUŞMA

KOL ve bacakların uç bölümlerinde karıncalanma, yanma, sıkışma ve uyuşma; çoğunlukla sinir iltihabı (nevrit) gibi sinir sistemi veya damarlarda tıkanmaya yol açan Bürger hastalığı, şeker hastalığı, Raynaud hastalığı, damar sertliği gibi dolaşım sistemi hastalıklarına bağlı olarak ortaya çıkar.

Dolaşım bozukluklarına bağlı olduğunda, yetersiz beslenme belirtileri, hattâ kangren görülebilir. Sinirsel olduğunda ise, etkilenen kısımda felç ortaya çıkabilir.

17 Haziran 2019 Pazartesi

FREMYN ROUSSEL (heykeltraş)

FRANSIZ  heykeltraş, 16. yüzyılda yaşadı. İl Primatice'in yönetiminde Fontainebleau şatosunda, Valois'ların mezarında çalıştı. Louvre'da, 2. François'nın mezarından kalma "Tarihin dehası" adlı parçası vardır.

Fremyn Roussel  -  Tarihin dehası

AKTİF KÖMÜR, ZEHİRİ TUTAR

AKTİF KÖMÜR,  ıhlamur ve söğüt gibi yumuşak odunlu ağaç parçalarının karbonlaşmasıyla elde edilen ve yüzeylere tutunabilme özelliği sebebiyle, farmakolojide önemli yeri olan tozdur.

Ağızdan alınan maddelerle oluşan zehirlenmelerde, dışarıdan alınan ve vücudun ürettiği zehirli maddelere bağlanarak, bu maddelerin bağırsaklardan emilimini engelleyen faydalı bir panzehirdir. Aktif kömür zehirli maddeleri parçalamaz sadece kendine bağlar.

Zehirli maddelerle yüklenmiş aktif kömürün hızla vücuttan uzaklaştırılması gerekir. Bunun için mide yıkama ve dışkılamayı kolaylaştırıcı maddeler verme gibi yöntemler kullanılır. Aktif kömür ishâllerde de kullanılabilir.

16 Haziran 2019 Pazar

THÉODORE ROUSSEAU (ressam)

FRANSIZ  ressam, 1812 yılında Paris'te doğdu. Önce Compiègne ormanında, Normandiya'da, Sen kıyılarında resim yaptı. 1831-35 yılları arasında tablolarını Salon'da sergiledi. Aşırı romantik olduğu kabul edilen eserleri üzerinde anlaşmazlık çıktı. 1836 Salonu'na gönderdiği resimler kabul edilmedi. Bunun üzerine Fontainebleau ormanına yerleşti.

Millet, Diaz, heykeltraş Barye de ona katıldılar; ardından Corot, Daumier, Jules Dupré, Chintreuil, Daubigny, Charles Jacque vb. de oraya gitti. "Barbizon okulu" adını alan bu grubun en güçlü kişiliği olan Rousseau, ormanın her saatteki manzarasını iyice kavrayabilmek için oduncular ve köylüler gibi yaşadı.

Tabiatı saflık, içtenlik ve sevgi ile izlemek; Ruysdael, Hobbema ve Karel Dujardin'e erişme maksadındaydı, ama anlaşılmayan bir sanatçı olarak kaldı ve Salon'un seçiciler kurulu, "Kestane ağaçlı yol" adlı tablosunu reddetti. Bununla beraber, Rousseau zamanla ilgi çekti ve tabloları alıcı bulmaya başladı. 1849 Salonu için Paris'e gitmeye razı oldu ve bazı eserlerini sergiledi.

1855  Dünya sergisi'nde Rousseau'ya bir salon ayrıldı. Sanatçı burada; Fontainebleau ormanında, Auvergne'de, Berry'de, Granville'de, Landes'da yaptığı manzaraları sergiledi. Louvre'da birçok tablosu bulunan Rousseau, eserlerinin çoğunda, büyük manzara ressamlarıyla boy ölçüşebileceğini göstermiştir.

Tablolarında zift kullanması sebebiyle, tabloları yeterince aydınlık olmadığı halde, Rousseau'ya izlenimcilerin öncüsü gözüyle bakılır. Théodore Rousseau, 1867' de Barbizon'da öldü.

Théodore Rousseau  -  Kır köprüsü

KULAKTA SES

KULAKLARIN  birinde veya her ikisinde sürekli ya da aralıklı olarak duyulan gürültüye "akufeni" denir. Vızıltı, hışırtı, ıslık, tıkırtı veya uğultu şeklinde ortaya çıkar. Sessiz bir ortamda bu sesler daha rahatsız edici olur.

İç kulak işitme siniri veya bunların çevresindeki anatomik yapıları etkileyen çeşitli hastalık ve bozukluklardan kaynaklanır. Uzun süren bir nezle böyle bir arıza meydana getirebilir. Belirgin organik hastalıkların yanı sıra bazen ruhî bozukluklara da bağlı olabilir.

15 Haziran 2019 Cumartesi

HENRİ ROUSSEAU (ressam)

FRANSIZ  ressam (Gümrükçü Rousseau), 1844 yılında Laval'da doğdu. Bir tenekecinin oğlu. Laval lisesinde okudu, sonra Angers'de noter kâtipliği yaptı. 1864' de askere alındı. Terhis edilince evlenip Paris'e yerleşti. 1870 Savaşından sonra Paris gümrüğüne girdi. Bu görevde 2. sınıf kâtiplikten ileri gidemedi. Sık sık boş vakti olduğunda resimle uğraşıyordu.

1884' de Louvre'da kopya yapmak için bir giriş kartı elde etti. Ertesi yıl 2 tablosu resmî Salon'a kabul edildi. 1886' da, ömür boyu bağlı kaldığı "Bağımsızlar Salonu"nda eserlerini sergiledi. Kendisini sanat çevresine tanıtıncaya kadar resimleri alay konusu oldu veya dikkat çekmedi.

Emekliye ayrıldıktan sonra, keman dersleri vererek ve oturduğu Plaisance mahallesindeki komşularının portrelerini yaparak para kazanmaya çalıştı. Gezi dergilerinden ilham alarak egzotik manzaralar yaptı. Guillaume Apollinaire onunla dostluk kurdu. 1910' da Picasso'nun atölyesinde, onuruna verilen bir şölene, Montmartre ressamlarıyla şâirleri katıldı.

Bir dolandırıcılık işinde suç ortaklığı yaptığı iddia edilerek Seine Asliye mahkemesinde yargılanmış, cezası ertelenmişti. Ömrünün son dönemlerinde, Robert Delaunay gibi ressamlar, Wilhelm Uhde gibi koleksiyoncular, Ambroise Vollard gibi tablo tacirleri, Henri Rousseau ile ilgilendiler.

Sanatçı, günlük hayatının yavanlığından resim yapmakla sıyrılmaya çalışan, kendi halinde bir insanın rüyalarını tablolarında garip, yadırgatıcı bir şiir havası içinde yansıtır. Henri Rousseau, 1910' da Paris'te öldü. Gerçek değeri ölümünden sonra anlaşılmıştır.

Henri Rousseau  -  Savaş

AKUT BRONŞİT

MİKROPLARA  bağlı olarak gelişen hastalık, özellikle kış mevsiminde üşütmeye bağlı olarak ortaya çıkar. Çoğunlukla, nefes yollarında bulunan mikropların hastalık yapıcı hale gelmesinden kaynaklanır. Kızamık, tifo, boğmaca, grip gibi akut bulaşıcı hastalıklar sırasında, akciğerdeki iltihaplanmanın bir uzantısı olabilir. Tahriş edici buhar, toz veya gazların solunmasına bağlı olarak da birden ortaya çıkabilir.

Akut iltihaplanma neticesinde bronş mukozasında kan ve su toplanır. Ayrıca öksürük, ateş, kanlı veya cerahatli balgam olur. Yaygın biçimlerinde; nefes alma zorluğu, solgunluk ve dudaklarda morarma da görülür. Akut bronşit, zayıf ve halsiz düşmüş kişiler dışında, tehlikeli bir hastalık sayılmaz ve istirahatle 1 - 2  haftada kendiliğinden iyileşir.

14 Haziran 2019 Cuma

GEORGES ROUAULT (ressam)

FRANSIZ  ressam, 1874 yılında Paris'te doğdu. Bir zanaatçının oğlu, cam ressamı Hirsch'in yanında çıraklığa başladı. Ustasına Saint-Séverin kilisesinin vitraylarını yenilemede yardımcı oldu. Süsleme Sanatları yüksek okulunda akşam derslerine devam etti, sonra Albert Besnard'ın tavsiyesiyle Güzel Sanatlar yüksek okulu, Elie Delaunay atölyesine girdi.

1892' de, Elie Delaunay'ın yerine geçen Gustave Moreau'nun en sadık öğrencisi oldu. İlk önemli eseri "Değirmen taşını döndüren Samson"dur. 1894' de "Çocuk İsa bilginler arasında" adlı tablosuyla Chenavard ödülünü kazandı.

Rouault, bağımsızlık düşkünü ve mistik eğilimiyle arkadaşlarından ayrılıyordu. Çok fakirdi ve Gustave Moreau'dan başka kimseden destek almıyordu. Ustasının ölümünden sonra, Gustave Moreau müzesine müdür oldu. Birkaç yoksul sanatçıyla bir atölye açtı. Atölyenin bulunduğu mahallenin kızları burada modellik yapıyorlardı.

Topluma başkaldıran Rouault, Medrano sirkinde seyrettiği soytarıları ve burjuva düzeninin sembolü saydığı hâkimleri de resimlerinde canlandırdı. Bazı yazarlarla dostluk kuruyor, fakat sanatçılardan uzak duruyordu. Fovist hareketten çok, anlatımcılığa bağlıydı. Bütün teknikleri deneyen sanatçı, kâğıt üzerine büyük tablolar yaptı.

1916' dan itibaren yaptığı bütün resimleri Ambroise Vollard'a gönderdi. 1924' de Druet galerisinde başlıca eserlerini sergiledi. Tablo meraklıları, Rouault ile ilgilenmeye başladılar. Dergilerde şiirler, hâtıralar, sanat üzerine düşünceleri yayınlandı. Resim tekniğini geliştirdi ve paletini zenginleştirerek yeni boyalarla tuvallerini elden geçirmeye başladı.

Halıcılığa, tiyatro dekorlarına, vitray ve seramik işlerine yöneldi. Ambroise Vollard ölünce, önceden gönderdiği bütün eserlerini mirasçılarına dava açarak geri aldı. 1948' de 315 tuvalini, 'tamamlanmamış' diye halkın önünde yaktı. Ömrünün son döneminde dinî resimlere ağırlık veren Georges Rouault, 1958' de Paris'te öldü.

Georges Rouault  -  Trajik soytarı

AKYUVARLAR (lökositler)

KANDA  bulunan beyaz hücreler, alyuvar ve trombositlerle beraber kanın şekilli elemanlarını oluştururlar. Dolaşan kandaki akyuvar sayısı normal şartlarda 1 milimetreküp (mm3) hacimde  6000 ilâ  9000  arasıdır.

Akyuvarlar, yapı ve işlevleri birbirinden çok farklı olan değişik hücre tiplerini ihtiva eder. Bunlar; monositler, granülositler, lenfositlerdir. Sağlıklı insanlarda bu hücreler sabit oranda bulunur. Hastalık hallerinde dolaşımdaki akyuvar sayısı belirgin ölçüde değişebilir. Bu yüzden akyuvar sayısı, hastalığın teşhisinde faydalı bilgi sağlar.

13 Haziran 2019 Perşembe

MARK ROTHKO (ressam)

RUS asıllı Amerikalı ressam (Marcus Rothkovitch), 1903 yılında Dvinsk'de doğdu. 1913' de Amerika'ya geldi; 1925' de yerleştiği New York'ta, Max Weber ile beraber çalıştı. İlk resimlerinde dışavurumcu bir üslûpla, toplumsal hayattan esinlendiği konuları işledi. Daha sonra gerçeküstücülüğün etkisinde kaldı.

New York Okulu'nun öncü isimlerinden olan Rothko, 1947' den itibaren, soyut dışavurumculuğa yakın, non-figüratif bir sanata yöneldi. Mark Rothko, 1970' de New York'ta intihar ederek öldü.

Mark Rothko  -  Kırmızı, Beyaz ve Kahverengi

OKUDUĞUNU ANLAMAMA (aleksi)

YAZILI  sözcüklerin anlamını kavrayamama durumuna "aleksi" denilir. Hastanın okuyabilme kabiliyeti vardır; ama okuduğunun ne mânâya geldiğini anlayamaz. Aleksi çoğunlukla konuşmayla ilgili diğer bozukluklarla beraber olur. Beyindeki konuşma merkezini ilgilendiren çeşitli lezyonlara bağlı olarak ortaya çıkar.

12 Haziran 2019 Çarşamba

ROSSO FİORENTİNO (ressam)

İTALYAN  ressam ve dekoratörü (Giovanni Battista di İacopo de Rossi), 1494 yılında Floransa'da doğdu. Floransa'da eğitim gördü; Fra Bartolomeo'nun ve Andrea del Sarto'nun atölyesinde çalıştı. Kararsız ve sıkıntılı mizacını yansıtan keskin, titrek biçimlerle dolu kompozisyonlar yaptı. Bazı eserlerinde görülen soğuk ve parlak tonlar Michelangelo'nun tesirini taşır.

Rosso, bir müddet Roma ve Arezzo'da kaldı, sonra 1. François'nın Fontainebleau'da başlayan çalışmaları yönetmesi için yaptığı çağrı üzerine Fransa'ya gitti (1531). 1. François galerisindeki mitolojik freskler ve yalancı mermer çerçevelerde çarpıcı ve coşkun bir hayâl gücüyle beslenen eserler ortaya koydu. Şaheseri, o dönemde yaptığı "Pieta"dır. Rosso Fiorentino, 1540' da Paris'te öldü.

Rosso Fiorentino  -  Pieta  (detay)

KANDA FARKLI ŞEKİLLİ ALYUVARLAR

KANDA  dolaşan alyuvarlarda biçim çeşitliliği olması, pek çok ağır kansızlık türünde görülür. Alyuvarlar; armut, raket, oval, çevresi çentikli, küre veya düzensiz şekillerde olurlar. Büyüklük ve ihtiva ettiği hemoglobin bakımından farklılık da görülebilir. Alyuvarların olgunlaşmasında çok ağır bozuklukların bulunduğunun bir göstergesidir.

Megaloblastik kansızlıkta, Akdeniz kansızlığında, alyuvar yıkımına bağlı kansızlıkta, zehirli maddelere bağlı gelişen kansızlıkta, çok büyük çaplı damarların bozukluğuna bağlı kansızlıklarda, lösemilerin seyri sırasında görülen kansızlıklarda, kemik iliğinde bağdoku artışına bağlı olarak gelişen miyelofibrozda ortaya çıkar.

11 Haziran 2019 Salı

DANTE GABRİEL ROSSETTİ (ressam)

İTALYAN  asıllı İngiliz ressam ve şâir, 1828 yılında Londra'da doğdu. Siyasî düşünceleri sebebiyle sürgün edilmiş Napolili İtalyan yazarı Gabriele Rossetti'nin oğlu. Gabriel Rossetti, "önraffaellocu" akımın öncülerinden biridir. Daha çok, ortaçağ efsanesinden, ilkel İtalyan şiirinden ve eski İngiliz baladlarından alınmış konuları işledi. Şiirleri ve tercümeleri de olan Dante Gabriel Rossetti, 1882' de Birchington, Kent'de öldü.

Dante Gabriel Rossetti  -  Beata Beatrix (1863)

AMAROZ nedir?

GÖZ  dokularında hiçbir hastalık olmamasına rağmen, görmenin tamamen kaybolmasına "amaroz" denilir. Görme yollarının veya ilgili görme merkezinin; yaralanmalar, tümörler, zehirlenmeler, üremi, kronik alkolizm, kanamalar, iltihabî süreçler ya da doku yıkımı yapan bozuklukları neticesinde görülebilir.

Amaroz bazen histerik kökenlidir; bu durumda belirtiler geçicidir ve yalnız bir gözle sınırlıdır.

10 Haziran 2019 Pazartesi

BERNARDO ROSSELLİNO (mimar, heykeltraş)

FLORANSALI  mimar ve heykeltraş, 1409 yılında Settignano'da doğdu. Alberti'nin çömeziydi; onun Floransa'da Rucellai sarayı için yaptığı planları uyguladı (1445-50). Venedik'teki Roma sarayını da Rossellino'nun yaptığı sanılır (1455).

Papa Pius 2. Piccolomini, Pienza'da giriştiği şehircilik çalışmalarını sanatçıya bıraktı. Rossellino genel planı tasarladı ve Rucellai sarayından ilham alarak piskoposluk sarayını yaptı.

Heykeltraş olarak, Santa Croce'de Leonardo Bruni'nin (1444) ve Santa Maria Novella'da, Azize Villana'nın (1452) mezarlarıyla yeni zevke uygun anıt-mezar örnekleri verdi. Bernardo Rossellino, 1464' de Floransa'da öldü.

Bernardo Rossellino  -  Leonardo Bruni'nin anıt mezarı

ANİZOMETROPİ ( gözde ışık kırma kusuru)

İKİ gözün ışığı kırma gücünün birbirinden farklı olması durumuna "anizometropi" denilir. Kırma kusuru bir gözde veya ikisinde birden olabilir. Kırma kusurunun her iki gözde olduğu durumlarda kusurun derecesi ve şekli bir gözde diğerinden farklıdır.

Netice olarak; her iki retinada, birbirinden boyut ve netlik açısından farklı iki görüntü oluşur. Fark bazı sınırları aşarsa, iki görüntü beyin sinir merkezlerinde birleştirilemez ve gözlerin uyumlu görmesi gerçekleşmez. O zaman kişi tek bir gözün görüntüsünü kullanır, kullanılmayan göz görme keskinliğini kaybetmeye başlar.

Bazen gözlerden biri uzağı görme, diğeri ise yakını görme için kullanılır. İki göz arasındaki fark  2-3 diyoptriyi geçmiyorsa, anizometropi uygun merceklerle düzeltilebilir.

9 Haziran 2019 Pazar

ANTONİO ROSSELLİNO (heykeltraş)

İTALYAN  heykeltraş, 1427 yılında Settignano'da doğdu. B. Rossellino'nun kardeşi. Ağabeyinin atölyesinde yetişti, onunla beraber Leonardo Bruni'nin Santa Croce'deki mezarının yapımında çalıştı. Donatello'nun ve çağdaşı Desiderio da Settignano'nun tesirinde kaldı.

1451-52' de Santa Maria Novella'da çalıştı. Eserleri arasında; Giovanni Chellini da San Miniato'nun büstü (1456), Floransa'daki San Miniato'da Portekiz kardinalinin mezarı (1461-66) sayılabilir. Sanatçının şaheseri kabul edilen bu eserdeki mimarî yapıdaki Alberti anlayışı; ince kabartmaların, kaymak taşı ve fayanstan kaplamaların oluşturduğu resim etkisiyle hafifletilmiştir.

Rossellino'nun daha sonraki eserlerinde ise resim unsurlarının çok daha ağır bastığı görülür. Çeşitli mezar, büst, kabartma eserler yapan Antonio Rossellino, 1479' da Floransa'da öldü.

Antonio Rossellino  -  Portekiz kardinalinin mezarı

GÖRME KESKİNLİĞİNİN AZALMASI

GÖZ dokularındaki hastalıklara bağlı olmadan, görme keskinliğinin azalmasına, genel hastalıklar veya zehirlenmeler sebep olabilir. Genellikle tek taraflı olur; şaşılık ve kırma kusuru gibi görme kusurlarıyla beraber görülür. Çift görmeye sebep olur. bu yüzden kişi net görmek için gözlerinden birini kullanmayı istemez.

8 Haziran 2019 Cumartesi

COSİMO ROSSELLİ (ressam)

FLORANSALI  ressam, 1439 yılında Floransa'da doğdu. Neri di Bicci'nin öğrencisiydi. 4. Sixtus tarafından Roma'ya Sistina kilisesinin dekoru için çağrıldığı zaman (1481), Annunziata kilisesinde "San Filippo Benizi'nin Tanrı çağrısı" tablosunu yapmıştı (1476).

Sistina kilisesindeki "Altın dananın tapınması", "Dağda vaaz" ve "Son yemek" de onun eserleridir. Bu eserleri, Botticelli ve Signorelli'nin aynı kilisedeki eserleri yanında sönük kalmıştır. Daha sonra Floransa'ya dönen Rosselli, Sant'Ambrogio'da "Şaraplı ekmek âyini"ni ve bazı çağdaşlarının portrelerini yaptı. Cosimo Rosselli, 1507' de doğduğu şehirde öldü.

Cosimo Rosselli  -  Dağda vaaz  (detay)

AMENORE (âdet kesilmesi)

ERGENLİKTEN  menapoza kadar süren dönemde âdet kanamalarının kesilmesi, fizyolojik veya hastalıklara bağlı olabilir. Fizyolojik amenore, hamilelik ve bebek emzirme sırasında olur ki, bu normal bir şeydir.

Genel durumu bozan hastalıklarda, cinsî organları ilgilendiren hastalıklarda amenore olur ve tedavi gerektirir. Hattâ ağır ruhî sarsıntılarda da amenore ortaya çıkabilir.

7 Haziran 2019 Cuma

ROSA ALBA CARRİERA (ressam)

İTALYAN  kadın pastelci, 1675 yılında Venedik'te doğdu. Önce dantel desenleri yaptı, tütün tabaklarını minyatürlerle süsledi, sonra pastelle portreler yaptı. Fransa'ya gidince (1720), Resim akademisine kabul edildi. 1735 sıralarında Avusturya'ya gitti ve saraya alındı. 1746' da âmâ olan Rosa Alba Carriera, 1757' de doğduğu şehirde öldü.

Rosa Alba Carriera  -  Kendi portresi

AMENTİA (ruhî sendrom)

ÇOK  ağır bir ruhî sendrom. Çeşitli akıl bozukluklarının gidişi sırasında ortaya çıkabilir. Ağır bir ruhî kökenli bedensel huzursuzluk, zaman ve mekân ile ilgili yönelim kabiliyetinin kaybedilmesi, kaygı, hafıza bozuklukları ve hezeyanlarla ortaya çıkar.

Ateşli hastalıklar, zehirlenmeler, beyin lezyonları veya şiddetli ruhî sarsıntılar neticesi oluşan kendine has bir klinik tablo olarak 1881 yılında Meynert tarafından tanımlanmıştır.

5 Haziran 2019 Çarşamba

FÉLİCİEN ROPS (gravürcü)

BELÇİKALI  gravürcü ve taşbaskıcı, 1833 yılında Namur'da doğdu. 1854' de kurduğu gazetede Daumier ve Gavarni tarzında karikatürler yaptı. Ofortları ve çoğu zaman erotizme kaçan fantastik gravürleriyle tanındı. Rops, 1898' de Essonnes'de öldü. Eserleri: "İblisler", "Karamuk ekicisi", "Absent içen kadın", "Dantelacı", "Ölüm cezası".

Félicien Rops  -  Küçük büyücü

AMFİZEM (dokularda gaz)

DOKULARDA  olağandışı hava veya gaz bulunması durumuna "amfizem" denir. Neticede; doku hacminde bir artış ve elle yapılan muayenede gaz kabarcıklarının yaptığı çıtırtı algılanır.

Amfizem, derialtı dokularında mikroplara bağlı olarak gelişen gazlı kangren enfeksiyonlarında, bazı akciğer lezyonları neticesinde boyunda ve göğüs boşluğunda gelişebilir.

4 Haziran 2019 Salı

THÉODORE ROMBOUTS (ressam)

FLAMAN  ressam, 1597 yılında Anvers'de doğdu. Abraham Janssens'in öğrencisiydi. 1616' da İtalya'ya gitti, Roma ve Floransa'da kaldı ve Caravaggio'nun tarzını benimsedi. Anvers'e dönünce, 1628-30 arası  Ressamlar derneği başkanı oldu.

Meyhane sahnelerinde ve "İskambil oynayanlar" adlı eserinde Caravaggio'yu taklit etti. 1630' dan sonra yaptığı dinî tablolarında daha çok Rubens'in tesiri görülür. Théodore Rombouts, 1637' de (yaş 40) Anvers'de öldü.

Théodore Rombouts  -  İskambil oynayanlar  (detay)

AMİLOİDOZ HASTALIĞI

DOKULARDA  hücrelerarası bölgeye amiloit denilen nişastamsı bir maddenin birikmesiyle ortaya çıkar. Amiloit lifli, protein yapısında bir maddedir ve oluşumuyla birikim sürecine ilişkin kesin bilgi yoktur.

Amiloidoz çeşitli şartlarda ortaya çıkar; kronik enfeksiyonlardan sonra (meselâ, verem, kemik iltihabı gibi), çeşitli tümörlerde ve romatoit artritte ortaya çıkabildiği gibi, hiçbir hastalığa bağlı olmadan genetik olarak da görülebilir.

Amiloit maddesi çeşitli dokularda aynı anda birikebilir. Bu dokular; karaciğer, böbrek, kalp kası, böbreküstü bezi, incebağırsak dokuları olabilir. Tek başına kitleler de oluşturabilir, bu kitlelere "amiloit tümörü" denir.

Amiloidozun belirtileri, etkilenen organlara göre değişir. Bu maddenin depolandığı organın tabiî yapısı giderek bozulur. En ağır belirtiler böbrek tutulmasında görülür. Üremi ve böbrek kifayetsizliği gelişir.

3 Haziran 2019 Pazartesi

ROMANTİZM

ROMANTİZM  18. yüzyıl sonuyla 19. yüzyıl başında Avrupa'da ortaya çıkan; edebiyat, felsefe, sanat ve siyaset hareketidir. Başlıca özelliği; samimiyet ve bireyin yaratıcı gücü adına bütün kural ve kalıpların reddi, duygu ve içgüdünün yüceltilmesi, pozitif dinlerin, gelenek kültünün ve millî özelliklerin değer kazanmasıdır.

Romantizm  -  Caspar David Friedrich
"Rügen adası manzarası"

MİMİKLERİN AZALMASI

KİŞİNİN  yüz hareketleriyle duygularını ifade edebilme yeteneğinin azalması veya tamamen kaybolması tipik olarak "parkinson" hastalığında görülür. Hastanın yüz ifadesi sabit, bakışları donuk ve yüz çizgileri gevşektir.

Hastanın yüz ifadesi üzücü durumlar karşısında bile değişmez. Böylece dış dünyada yaşadıkları olaylar onlarda hiçbir ilgi uyandırmıyormuş gibi görünür. Gülümseme ve kaşları kaldırma gibi istemli yüz hareketleri sınırlı da olsa gerçekleştirilebilir.

2 Haziran 2019 Pazar

GİULİO PİPPİ ROMANO (ressam)

İTALYAN  ressam ve mimar, 1499 yılında Roma'da doğdu. Raffaello'nun öğrencisi ve çalışma arkadaşıydı. Vatikan'da "Truva yangını" freskinin bir kısmını meydana getiren "Anhises'i taşıyan Aeneas" grubunu çizdi. G.F. Penni ile beraber Raffaello'nun bitmemiş eserlerini tamamladı.

Villa Madama, Villa Lante vb. yi inşa etti ve resimlerle süsledi. Desenlerini kendisinin yaptığı Marcus Antonius'un açık saçık gravürleri yüzünden ortaya çıkan sıkıntılı olaydan sonra Roma'dan ayrıldı ve Gonzaga markisi 1. Federico'nun çağrısı üzerine Mantova'ya sığındı. Orada açtığı atölyede (1524-40) kısa zamanda ün kazandı.

Mantova tahkimatını biitirdi ve setler yaptırdı. Maniyerizmin yurdu İtalya'da uyandırdığı yankı bakımından en büyük eseri, Te sarayının inşası ve dekorasyonudur. Genişliğine uzayan binanın bahçesinde, daha sonra "Palladio üslûbu"nun motifleri haline gelen, güçlü kemerler vardır. Rüstik düzenin masif halde kullanılması, beklenmedik kabartı ve kontrast etkileri yaratır.

Romano, iç dekorda, hem Raffaello'nun hem de Michelangelo'nun mirasçısı olarak görünmeyi ister. Büyük ustalıkla ortaya koyduğu temalarda, şehvetli bir paganlık göze çarpar. Mantova dükünün ölümünden (1540) sonra Bologna'ya gitti ve orada yarım kalan San Petronio'nun cephe planlarını yaptı. Giulio Pippi Romano, 1546' da Mantova'da öldü.

Giulio Pippi Romano  -  Venüs ve Adonis banyoda  (Te sarayı)

AMNİYOSENTEZ DOĞUM ÖNCESİ BİLGİLENDİRİR

UZUN  bir iğneyle karın duvarını ve dölyatağını geçerek bebeği saran amniyon kesesine girip sıvıdan örnek alınması ve alınan amniyon sıvısında çeşitli incelemeler yapılmasına "amniyosentez" denilir.

Bu incelemeler; sıvının kimyasal yapısı, fizik özellikleri, içindeki hücrelerin incelenmesi, bebeğin cinsiyeti ve olgunluk seviyesinin değerlendirilmesi, varsa bazı oluşum kusurlarının belirlenmesi, anne-çocuk arasındaki Rh uyuşmazlığıyla bebeğin hayatını tehdit eden diğer bazı hastalıkların tanınabilmesini sağlar.

Amniyon sıvısından alınan hücre kültürlerinin genetik yapılarının incelenmesiyle, "down sendromu" gibi bazı kromozom hastalıklarının doğumdan evvel teşhisi yapılabilir.

Hücre kültürüyle bazı enfeksiyon etkenlerini tanımak ve bazı genetik metabolik hastalıkları ortaya çıkarmak mümkündür.

1 Haziran 2019 Cumartesi

ROMAN SANATI NEDİR?

ROMAN  sanatı, 10. yüzyıl sonuyla 12. yüzyıl arası sanat ürünlerinin tümünü ifade eder. 1818' lerde Normandiyalı 2 arkeolog tarafından kullanılan "roman" deyimi, ünlü "Arkeolojinin abc'si" yazarı Arcisse de Caumont sayesinde yerleşti.

"Roman" terimi, bu sanatın kısmen, hristiyanlaşmış pagan Roma imparatorluğu sanatından çıkmış olmasına dikkat çeker. Aynı zamanda da roman sanatının Papalık Roması'na bağlı batılı lâtin ülkelerini kapsadığını da belirtir.

Böylece "roman sanatı" , kendisine çok şeyler borçlu olduğu Bizans sanatından farklılaşır. Roman sanatı, 4. yüzyıllardan beri süregelen ve hristiyanların bazı dinî yapıları kendi âyin usüllerine göre inşa etmelerini sağlayan barış döneminin deneylerine dayanır. Bu deneyler, henüz herkesçe kabul edilen terimlerle ifade edilememektedir.

Başlangıçta ilkel hristiyan veya hristiyanlık öncesi sanat göze çarpıyordu. Daha sonra, Fransa'daki ifadesiyle "merovenj" ve "karolenj" sanatları söz konusu oldu. Ama bu konuda genellikle kabul edilmiş olduğu için "roman öncesi sanatı" deyimini kullanmak doğru olur.

1930' lara doğru, Katalan arkeoloğu Puig i Cadafalch, Akdeniz havzasının batısından Orta Avrupa'nın güney sınırlarına kadar yayılan bir "ilk roman sanatı"ndan söz etti. Ama Loire ülkelerinde ve başka bölgelerde de bir "ilk roman sanatı"na rastlanır.

Roman sanatı  -  Azize Foy  (altın ve mücevher) 10. yy.

MİDEDE HİDROKLORİK ASİT OLMAMASI

MİDE  salgısında hidroklorik asidin (HCL) azalması veya hiç olmaması, mide duvarının kronik iltihaplar ve tümörler gibi hastalıklı süreçlerine bağlı olabilir. Özellikle bu hastalıklar, mide kubbesi ve gövdesindeki asit salgılayan mukoza örtüsünü ilgilendiriyorsa daha belirgin olur.

Yaşlılarda ve vücudun bazı genel hastalıklarında (meselâ; kansızlıklar, addison hastalığı, sprue hastalığı) genellikle pepsin salgısının azalmasıyla beraber ortaya çıkar.

Midede hidroklorik asit olmaması veya azalmasının belirtileri; yemeklerden sonra midede ağırlık hissi, uzun ve zor sindirim ve sık sık geğirmedir.