31 Mart 2016 Perşembe

İSLÂMDA MESCİT-CAMİ

Dolmabahçe Camii - İstanbul
KUR'AN-ı Kerim'de ve hadislerde "cami" yerine "mescit" kelimesi geçer. "Cami" kelimesi, Osmanlıca'ya özgüdür. Türkiye dışındaki birçok İslâm ülkesinde namaz kılınan yere "mescit" denilir. Osmanlılar, cuma namazı kılınan minbersiz yapılara "mescit", minberli yapılara da "mescid-ül cami" demişlerdir.

Müslümanlar, her gün beş vakit namazda, ramazanda teravihlerde, ayrıca bayram ve cuma namazlarında camide toplanırlar. Günlük vakit namazlarını topluca camide kılma mecburiyeti olmamasına karşın, bayram ve cuma namazlarının toplu olarak ve sadece camide kılınması gerekir.

Bir şehirdeki ana ibadet yapısına "ulucami", sultanlar tarafından yaptırılanlara da "selâtin cami" denir. Ermiş (evliya) olduklarına
inanılan kişilerin mezarı üzerine veya çevresine inşa edilen ziyaret camilerine ise "meşhed" adı verilir. Ancak camiler, inşa tarihleri, türleri ve yerleri ne olursa olsun bazı ortak özellikler taşır. Camilerin pencereleri genellikle demir parmaklıklarla süslüdür; ayrıca etrafı alçak bir duvarla çevrili olan ve içinde imamlar için "meşruta" denilen bir ev bulunan bir dış avlusu (harîm) vardır.

Dış avluyla caminin namaz kılınan mekânı arasında da bir iç avlu (harem) bulunur. Birbirine kemerlerle bağlı sütunlardan oluşan ve üstü bir sıra kubbeyle örtülü bir galeri (revak), bu iç avlunun içini dört yandan çevirir. Ayrıca avlunun ortasında abdest muslukları ve su haznesinden oluşan "şadırvan" bulunur.

Caminin büyük giriş kapısı, "Kâbe" yönünde açılır ve "taçkapı" veya "cümle kapısı" olarak adlandırılır. Taçkapının karşısındaki duvarda imamın duracağı yeri belirleyen "mihrap", mihrabın sağında hutbelerin okunduğu "minber" yer alır. Birkaç basamakla çıkılan "vaaz kürsüsü" ise mihraba göre soldadır.

Arap camilerinde, camiye gelen hükümdarların ayrı namaz kıldıkları yere "maksure", Osmanlı camilerinde ise "hünkâr mahfili" denir. Caminin arka kısmında, bazen de merdivenle çıkılan bir ara kat şeklinde düzenlenmiş ve kadınlara ayrılan namaz kılma yerine "kadınlar mahfili" denir.

Müezzinlerin müminlere namaz zamanını bildirmek için ezan okuduğu "minareler", ince yapılı, yüksek birer kule biçimindedir ve bir veya birkaç "şerefe"si bulunur. Camilerdeki minare sayısı, caminin büyüklüğüne ve mimarî yapısına göre değişir.

Çoğu caminin avlusunda, kıble duvarının önüne gelen yerde "hazire" denilen bir mezarlık bölümü vardır. Hükümdarlardan veya devlet büyüklerinden birinin kendi adına yaptırdığı camilerin haziresinde, o kişinin veya yakınlarının türbe ve mezarları bulunur. Cenaze namazı kılınırken üstüne tabutun konulduğu "musalla taşı" da dış avludadır.

Kur'an rahleleri, kitap dolapları, kürsüler ve mihrabın iki yanına konulan büyük şamdanlar camilerdeki eşyalardandır. Camilerde akustik (ses-yankı) problemine dikkat edilmiş ve bu problem en yetkin biçimde çözümlenmiştir (özellikle Mimar Sinan'ın camilerinde).

İlk cami, Hz. Muhammed'in "Hicret" sırasında birkaç hafta kaldığı Medine yakınlarındaki Kûba'da yaptırdığı mescittir. İlk gerçek camilerse, Emeviler döneminde yapılmış Kudüs'teki Ömer Camii veya Kubbet-üs Sahra, Mescid-ül Aksa, Keyrevan Camii, Kurtuba Camii vb.dir. Bunları, Abbasîler döneminde yapılan camiler; Samarna Ulucami, Ebud-ül Ef Camii vb. ve Fatımîler döneminde yapılanlar; Cami-ül Ezher vb. takibetmiştir.

Anadolu Selçukluları döneminde de ihtişamlı camiler inşa edildi. Bunlar; Sivas Ulucami, Kayseri Ulucami, Niğde'de Alaeddin Camii, Amasya'da Burmalıminare Camii, İznik'te Yeşilcami vb. dir. Ancak, cami mimarisinin en görkemli örnekleri Osmanlılar devrinde verilmiş, tuğla yapılardan taş yapılara geçilmesiyle, Edirne, Bursa, İstanbul ve imparatorluğun diğer büyük şehirleri anıtsal camilerle; Bursa'da Ulucami ve Yeşilcami, Edirne'de Bayezid Külliyesi, Selimiye Külliyesi vb. İstanbul'da Fatih Camii, Bayezid Camii, Şehzade Camii, Süleymaniye Camii, Valide Camii vb. camilerle donatılmıştır.