21 Temmuz 2015 Salı

CADI TOKMAĞI KÂBUSU

Avrupa'da tarih öncesi devirlerden beri cadılara inanıldığı bilinmektedir. Hristiyanlıktaki cadı inancı ise daha önceki putperest devirden kalmadır. İncil'de cadılardan bahsedilmekte, hatta ilk İsrail Kralı Saul'un cadılığı yasakladığından söz edilmektedir. İncil'de bahsedilen cadı, fal bakan, gelecekten haber veren tiplerdir.

Hristiyan kilisesi, "cadı" denilen birtakım kadınların Tanrı'dan daha güçlü olamayacaklarını ifade etmiş, cadılığın sadece bir hayâl olduğunu belirtmiştir. Uzun bir süre cadılık olaylarına pek rastlanmadı. İleri yüzyıllarda Avrupa'da "şeytanın da Tanrı kadar güçlü olabileceği" fikri yayılmaya başlayınca; "cadılık" aniden tekrar ortaya çıktı. Bu fikre göre; şeytan kadının içine giriyor ve bir daha çıkmıyordu. Kadın, içindeki
şeytanın isteğiyle, büyüler yaparak istediği kişiyi öldürüyor, komşunun ürününü kurutuyor, çocuk kaçırıyordu. Şeytanın çıkması, ancak yakılmasıyla mümkün olabilirdi. 
Hayâli Cadı Tasviri

Papa 8. İnnocentus (1484-1492 arası papa) , Almanya'da cadılığın yayıldığını, kadınların kötü ruhlarla zina yaparak cadılık kuvveti kazandıklarını ileri sürdü. Bu durumu inceletmek maksadıyla Henricus İnstitoris ve Jakob Sprenger adlı iki Dominicus'cu papazı Almanya'ya gönderdi. Bu papazların 1487 yılında yazdığı "Malleus Maleficarum (Cadı Tokmağı)" adlı kitap Katolikler ve Protestanlar arasında büyük ilgi gördü.

Yazarlar, kitabı önce yüklü bir bağış yaparak Papalığa onaylatır, daha sonra Köln Üniversitesi'ne gönderirler. Kitaptaki Papalık tasdik mührünü gören üniversite yetkilileri, kitabı fazla incelemeden ve isteksizce "kerhen" onaylar. Bu kitaba göre; cadılığın kökeninde doymak bilmez bir cinsi arzu yatar. Onların yargılanmalarını, pişman olanların müebbed hapse mahkûm olmalarını, tövbe etmeyenlerin ise yakılmalarını nasihat eder. Kitap ayrıca; bir insanın birdenbire aklını kaybetmesini, içine kötü ruhların girdiği şeklinde yorumlar. 

İtalyan filozofu Bruno (1548-1600) , çoğu cadıların ruhi düzeni bozuk yaşlı kadınlar olduğunu ileri sürdü. Birçok toplum ileri geleni "cadı yargılanmasına" karşı çıktılarsa da başarılı olamadılar. Cadılıkla suçlanarak yakılanların sayısı milyonları buldu. 

Bir sanığın cadı olup olmadığını anlamak için çeşitli yollara başvurulurdu: Sanığın vücudundaki herhangi bir özellik, cadılık işareti sayılabilirdi. Ayrıca, sanıklar suya atılır, batmazlarsa; vaftizlerini inkâr ettikleri varsayımıyla suyun onları istemedikleri kanısına varılır ve cadı ilân edilirlerdi. Bu tür akıl almaz yargılamaların 1692' de Amerika'ya da sıçradığı görüldü.
 Cadı - Topkapı
Sarayı - İstanbul 

Böylece, bilhassa Avrupa'da, şifalı bitkiler yapan, fal bakan, kimi dul, masum fakir köy kadınları da suçlandı. Şeytanın fakirle işbirliği yaptığı söylendi. 

"Cadı Tokmağı" kitabı yüzlerce baskı yaparak tüm Avrupa'ya yayılıyor ve kadınların kâbusu oluyordu. Bu kâbus 18. yy' a kadar sürecekti.

Kur'anı Kerim'de, gelecekten haber vermenin, fal bakmanın doğru davranışlar olmadığı ve bu kişilere itibar edilmemesi gerektiği, bunlardan elde edilecek bilgilerin de hiç bir kıymeti olamayacağı ifade edilmektedir. Ayrıca; hiç bir gücün Allah'ın kudreti'nin üstünde veya O'na denk olamayacağı vurgulanmıştır.