Akciğer,
solunan havadaki “oksijenin” kana
geçmesini ve dolaşım yoluyla, vücuttaki “bütün
organlara” taşınmasını sağlar. Bu arada; kandaki “karbondioksiti” (kirli havayı) alarak, nefes vermeyle dışarı atar.
Akciğerler tabanı
diyaframa dayanan, tepesi de boynun altına ulaşan bir koni biçimindedir.
Organın yüzeyi, “plevra” denilen ve ona parlak bir
görünüm kazandıran zarla kaplıdır. Plevra, ön, arka ve yanlarda “göğüs kafesiyle” ilişkidedir. Ortada
ise, “mediyastin” denen bölgedeki
yapılar, iki akciğeri birbirinden ayırır.
Akciğerin iç yüzünde, ana bronş, kan ve lenf damarları ve
sinirlerin girip çıktığı bölge yer alır.
Kalp ve perikart “sola” dönük, diyafram da sağ yarısı
ile karaciğeri örttüğü için, sola göre daha yüksekte olduğundan, iki akciğer
birbirinin “eşi değildir”. Sağ akciğer üç, sol akciğer ise iki
loba ayrılmıştır.
Akciğerlerin içinde
dallanan “bronşlar”, solunan
havanın, organın bütün bölümlerine ulaşmasını sağlar. Bronşlar dallandıkça
çapları küçülür. Çapı 1 mm olduğunda
“bronşiyol” adını alır. Bronşiyoller
de dallanarak, uç bronşiyolleri oluşturur. Bunlardan ayrılan solunum
bronşiyollerinin duvarları “çok incedir”
ve her biri 3-4 tane “alveol”
denilen hava keseciğiyle sonlanır. Her insanda yaklaşık 300 milyon hava keseciği kümesi vardır. Bunların toplam yüzey alanı
da 70 metrekare cıvarındadır.
SOLUNAN OKSİJEN
NEREDE KANA KARIŞIR ?
Havada % 78 azot, % 21 oksijen vardır. Akciğer, bu
karışımın içinden oksijeni “seçerek”
alır.
Hava ile kan arasındaki
gaz alışverişi, alveollerin “yüzeyinde”
gerçekleşir. Hava keseciklerinin ince duvarı, “kılcal damarlar” ve akciğer atardamarının en uç dallarıyla
çevrilidir. Bunlar, kalbin sağ karıncığından gelen “oksijensiz (kirli)” kanı akciğerlere taşır.
Hava keseciklerinin yüzeyi,
duvar hücrelerinin ürettiği “sürfaktan” içeren
ince bir sıvı tabakayla kaplıdır. Bu madde, hava keseciğinin “sönmesini” engeller.
Akciğer aynı zamanda,
esnek lifsi yapıda bağdoku açısından da zengindir ve “büzüşme” eğilimindedir. İç
ve dış “basınçların dengesi”
sayesinde, göğüs kafesine bitişik ve “gergin”
kalır. Böylelikle, göğüs duvarının hareket “ritmine”
uyar.
Nefes alma sırasında
diyafram alçalır ve solunum kasları, kaburgaları yükseltir; hava dolan
akciğerin hacmi artarken, esnek lifleri gerilir. Nefes verme sırasında ise,
göğüs kafesinin daralması, esnek liflerin gerginliğini azaltır ve akciğerin
hacmi küçülür, hava dışarı çıkar.
AKCİĞER KAÇ
LİTRE HAVA ALIR ?
Yetişkinlerde, iki
akciğer toplam yaklaşık 5,4 litre
hava toplayabilir. Normal bir nefes alma eylemiyle, akciğerlere 0,6
litre hava girer. “Zorlu” bir “nefes alma” ile 1,9 litre daha hava alınabilir.
“Zorlu” bir “nefes verme”, bu hacimlere ek olarak 1,3 litre daha hava
çıkmasına sebep olur.
“En güçlü”
nefes vermeden sonra bile akciğerlerde 1,6
litre hava kalır.
Bu hacimler, çeşitli
akciğer hastalıklarında değiştiğinden; ölçümleri, “teşhis” koyma açısından faydalıdır.
Eski yıllarda, tüberkülozu
(verem) iyileştirmek için, “akciğerin
dinlendirilmesi” prensibiyle, içindeki tüm hava alınarak “akciğeri söndürme” yoluna gidilirdi. Gereksizliği anlaşılınca, bu yöntemden
vazgeçilmiştir.
Kaynak : Medicana, ana yayıncılık 1993 c.12 s.17