18 Ocak 2015 Pazar

SALDIRGANLIKTA TESTOSTERON ROLÜ



Saldırganlık, tüm canlılara, “atalarından miras” kalan bir davranıştır. Basit bir  hareketden, öldürmeye kadar gider. Canlılar, iki durumda saldırıya geçer. Bunlardan ilki “yaşamı”, ikincisi “soyu” sürdürmektir. “Yiyecek bulmak”, başkalarının saldırısından kurtulmak ya da “dişiye sahip olmak” amacıyla rakiplerle savaşmak gibi.

ERKEK DAHA SALDIRGAN

İnsan dahil, tüm omurgalı canlıların “erkeği”, belirgin biçimde dişisinden daha fazla “şiddet” gösterir. Bu gözlem, erkeklik hormonlarıyla saldırganlık arasında bir ilişki olması gerektiğini düşündürmüş ve günümüzde de süregelen sayısız araştırmanın konusunu oluşturmuştur.

SABAH SAATLERİNDE EN YÜKSEK

Başlıca sentez yeri “testisler” olduğundan, adına “testosteron” denen ve üreme organlarının yanı sıra kaslarla kemiklerin gelişiminden, sesin kalınlaşmasına, sakalın çıkmasına varıncaya dek pek çok özelliği denetleyen steroid yapılı bu sihirli “hormonun” düzeyi, erkekten erkeğe değişir. Hatta aynı erkekte gün içi ve mevsimler arası farklılıklar bile gösterir. “En yüksek” düzeyine “sabah 7 sularında” ulaşan, saat 10'a doğru düşmeye başlayan, ergenlikle artmaya başlayıp, 20 yaşlarında tepe noktasına varan, 40-50 yaşlarından sonra azar azar düşen testosteronun saldırganlıkla ilgisi vardır.

ÇEVRE FAKTÖRLERİ DE ETKİLİ

Yarım yüzyıla yayılan deneyler, erkeklerdeki şiddetin, tek olmasa bile, başlıca sorumlusunun testosteron olduğunu defalarca kanıtladı. Elbette insan saldırganlığını, hayvanlardaki gibi sadece biyolojik faktörlere bağlamak doğru olmaz. Çevresel, kültürel ve sosyal faktörler de saldırganlığın ortaya çıkma ihtimâlini artırabilir veya azaltabilir.

Çabuk kızan, en ufak bir söz ya da harekete sinirlenen, elindekileri oraya buraya fırlatan, durduk yerde kıskançlık krizleri geçiren, eşini döven erkeklerin testosteronu daha yüksektir.

TESTOSTERONU DÜŞÜKLER SADIK

Yüksek testosteron, hastalıklara direnci “azaltabiliyor”.
Evli erkeklerin daha az hastalanması ve daha uzun yaşaması da testosteronla ilgili olabilir. Çünkü “evlilerin” testosteron düzeyi, bekarlardan “düşük”. Çocuklu evlilerinki ise, hepsinden düşük.

Yüksek testosteron, “risk almayı” cesaretlendirip, “birden fazla” kadınla beraberliği körükleyebiliyor.

Sadık, uzun süreli ve romantik ilişkiler içerisine girebilen erkeklerin testosteron düzeylerinin, diğer grupların çok altında olduğu gösterilmiştir.

İLK DENEKLER MAHKUMLAR VE ASKERLER

Suç ile testosteron düzeyleri arasındaki bağlantı, önce mahkumlarda araştırılmıştır. Suçun içerdiği şiddetin boyutuyla, kan testosteron düzeylerinin doğru orantılı olduğu anlaşıldı

Kavgaya karışan, alkol ve uyuşturucu kullanmaya meyilli, küçükken “öğretmenleriyle” başları derde giren ya da “çok eş” değiştirmiş askerlerin testosteronları yüksek bulundu.

Kanada'dan Finlandiya'ya, Nijerya'dan Çin'e binlerce erkek incelenmişti ve artık kimsenin şüphesi yoktu. Testosteron yüksekliği, tehlike çanlarının çalacağına işaretti.

KAZANANIN TESTOSTERONU YÜKSEK

Bir karşılaşmadan “hemen önce”, erkek sporcuların plazma testosteron düzeyi “yükselir”. Bu durumun koordinasyona, hareketlerin denetimine ve konsantrasyona yaradığı sanılıyor. Yarışma sonrası, kazananların testosteron düzeyi 1-2 saat yüksek kalıyor, kaybedenlerinki ise “düşüyor”. Kazananlar, galibiyetin rastlantı olduğuna ya da “önemsizliğine” inanıyorlarsa, testosteron düzeyi ya hiç yükselmiyor ya da karşılaşma sonrası hemen azalıyor.

KADINLARA TAVSİYE

Tüm bu verilere dayanarak iki öneride bulunulabilir.
Kadınlar, testosteron düzeyi düşük erkekler seçin. Sakin ve anlayışlı olacak, size sadık kalacak ve doğum gününüzde çiçek getirmeyi unutmayacaktır.

”Nasıl anlayacağım?” diye sorarsanız, bilim adamları bununla da ilgileniyor. Ohio Üniversitesi Psikoloji Bölümü'nden Zeynep Benderlioğlu, elleri, ayakları, kulakları “asimetrik” erkeklerin yüksek testosteronlu ve daha saldırgan olduklarını bulmuş.

SAĞ ELE DİKKAT

Bir de, işaret ve yüzük parmaklarının birbirine oranı var. Erkeğin sağ elinin “işaret” parmağı, “yüzük” parmağından ne kadar “kısaysa”, testosteronu o kadar “yüksekmiş”...

Kaynak: adli tıp uzm. sevil atasoy 1.10.2oo6 hurriyet