Cezaevinden firar
eden bir mahkum, 1973 yılı yazında, İsveç'in başkenti Stockholm'
de bir bankanın dört bayan memurunu
rehin alır ve karşılığında para, silah, çelik yelek, koruyucu kask, otomobil ve
hücre arkadaşını ister.
Psikiyatr
desteğinde İsveç polisi,
rehinecilerle 5-6 gün pazarlık eder,
sonunda bankanın tavanında açtığı delikten gaz
püskürterek memureleri kurtarmaya çalışır.
Buraya kadar her şey normal gibi gözükse de, rehineler, polisten korktuklarını söyleyerek, altı gün boyunca tutsağı oldukları kişilerden ayrılmak istemezler, şikayetçi olmazlar.
Buraya kadar her şey normal gibi gözükse de, rehineler, polisten korktuklarını söyleyerek, altı gün boyunca tutsağı oldukları kişilerden ayrılmak istemezler, şikayetçi olmazlar.
Bu yetmezmiş gibi, mahkumu
savunacak avukatın parasını da
toplayıp ayrıca lehte tanıklık
etmeleri şaşkınlık uyandırır.
Bir radyo programı
sırasında psikiyatr dr. Bejerot,
evvelce hiç karşılaşılmamış bu davranış için, "Stockholm sendromu" kavramını ilk kez kullanır.
KÖTÜNÜN, İYİ MUAMELESİ
Sonraki yıllarda
gerçekleştirilen araştırmalar, dış dünyadan kopartılan, ölüm tehdidi altındaki rehinenin, zaman zaman gördüğü iyi muamele yüzünden, başlangıçtaki korku
ve nefret yerine, hayatını bağışlayana şükredebileceğini,
3-4 günlük tutsaklığın buna yetebileceğini gösterdi.
RASTLANMA SIKLIĞI YÜZDE SEKİZ
Eldeki verilere göre, her
100 rehin alınan kişiden sadece sekizinin Stockholm
sendromu geliştirdiği, savaş tutsağı askerlerde bu duruma hiç rastlanmadığını, pek çok pilot ve
hostesin, 1980 lerde geliştirilen yönergeler temel alınarak eğitildiğini belirtmekte fayda var.
SENDROMA BİR ÖRNEK DAHA
2 Mart 1998'de 10
yaşındayken, Wolfgang tarafından
kaçırılan Avusturya’lı Natascha,
tutsaklığın ilk birkaç yılını, bir
evin bodrumunda beş metrekarelik hücrede
geçirdi ve sekiz yıl sonra kaçarak
kurtulmayı başardı.
Wolfgang, polisten
kaçarken yakalanacağını anlayınca kendisini trenin altına atıp intihar etti.
Durumu öğrenen Natascha, kendisini kaçırıp tutsak eden
Wolfgang’ın morgdaki cesedinin başında,
mum yakıp dua etmiştir...
Kaynak : adli tıp uzm. sevil atasoy 25.2.2007 hurriyet