6 Şubat 2015 Cuma

DR.BEJEROT, STOCKHOLM SENDROMU DEDİ

Cezaevinden firar eden bir mahkum, 1973 yılı yazında, İsveç'in başkenti Stockholm' de bir bankanın dört bayan memurunu rehin alır ve karşılığında para, silah, çelik yelek, koruyucu kask, otomobil ve hücre arkadaşını ister.

Psikiyatr desteğinde İsveç polisi, rehinecilerle 5-6 gün pazarlık eder, sonunda bankanın tavanında açtığı delikten gaz püskürterek memureleri kurtarmaya çalışır.

Buraya kadar her şey normal gibi gözükse de, rehineler, polisten korktuklarını söyleyerek, altı gün boyunca tutsağı oldukları kişilerden ayrılmak istemezler, şikayetçi olmazlar.

Bu yetmezmiş gibi, mahkumu savunacak avukatın parasını da toplayıp ayrıca lehte tanıklık etmeleri şaşkınlık uyandırır.

Bir radyo programı sırasında psikiyatr dr. Bejerot, evvelce hiç karşılaşılmamış bu davranış için, "Stockholm sendromu" kavramını ilk kez kullanır.

KÖTÜNÜN, İYİ MUAMELESİ

Sonraki yıllarda gerçekleştirilen araştırmalar, dış dünyadan kopartılan, ölüm tehdidi altındaki rehinenin, zaman zaman gördüğü iyi muamele yüzünden, başlangıçtaki korku ve nefret yerine, hayatını bağışlayana şükredebileceğini, 3-4 günlük tutsaklığın buna yetebileceğini gösterdi.

RASTLANMA SIKLIĞI YÜZDE SEKİZ

Eldeki verilere göre, her 100 rehin alınan kişiden sadece sekizinin Stockholm sendromu geliştirdiği, savaş tutsağı askerlerde bu duruma hiç rastlanmadığını, pek çok pilot ve hostesin, 1980 lerde geliştirilen yönergeler temel alınarak eğitildiğini belirtmekte fayda var.

SENDROMA BİR ÖRNEK DAHA

2 Mart 1998'de 10 yaşındayken, Wolfgang tarafından kaçırılan Avusturya’lı Natascha, tutsaklığın ilk birkaç yılını, bir evin bodrumunda beş metrekarelik hücrede geçirdi ve sekiz yıl sonra kaçarak kurtulmayı başardı.

Wolfgang, polisten kaçarken yakalanacağını anlayınca kendisini trenin altına atıp intihar etti. 

Durumu öğrenen Natascha, kendisini kaçırıp tutsak eden Wolfgang’ın  morgdaki cesedinin başında, mum yakıp dua etmiştir...


Kaynak : adli tıp uzm. sevil atasoy 25.2.2007 hurriyet