26 Mayıs 2015 Salı

CAHİT SITKI TARANCI, ŞİİR, BİYOGRAFİ

CAHİT SITKI TARANCI  (1910 - 1956)

Diyarbakır'da doğdu. İlk öğrenimini doğduğu şehirde yaptı. Dört yıl Kadıköy Saint Joseph Lisesi'nde okudu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdi. Siyasal Bilgiler Fakültesi'ni tamamlamadan, Paris Siyasal Bilgiler Okulu'na girdi. İkinci Dünya Savaşı sebebiyle buradaki tahsili yarım kaldı. Türkiye'ye dönünce, Anadolu Ajansı mütercimliğinden Toprak Mahsulleri Ofisine, Çalışma Bakanlığı Teftiş Heyetine kadar çeşitli memurluklarda bulundu. 1954 yılı ocak ayında beyin damarlarındaki tıkanma yüzünden felçli yatalak hasta oldu. Tedavi için götürüldüğü Viyana'da iki sene sonra vefat etti. 

Şiirleri, hikâye ve tercümeleri vardır. Lise yıllarında yazdığı ilk şiirleri, "Muhit", "Servet-i Fünun", "Uyanış" dergilerinde yayınlandı. Şiirlerinde aşk, güzellik, yalnızlık ve ölüm gibi temaları işledi. 1946 yılında Cumhuriyet Halk Partisi'nin açtığı yarışmayı "Otuz Beş Yaş" şiiriyle kazandı.

Şiirleri: Ömrümde Sükût, Otuz Beş Yaş, Düşten Güzel, Sonrası, Ziya'ya Mektuplar 

CAHİT SITKI TARANCI'DAN ÖRNEKLER:

Gün Eksilmesin Pencerelerden

Ne doğan güne hükmüm geçer

Ne halden anlayan bulunur
Ah, aklımdan ölümüm geçer
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nûr
Ve gönül der ki Tanrısına
"Pervam yok, verdiğin elemden
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden."


Otuz Beş Yaş


Yaş otuz beş! Yolun yarısı eder

Dante gibi ortasındayız ömrün
Delikanlı çağımızdaki cevher
Yalvarmak yakarmak nâfile bugün
Gözünün yaşına bakmadan gider

Şakaklarıma kar mı yağdı, ne var?

Benim mi Allahım, bu gördüğüm yüz?
Ya gözler altındaki mor halkalar
Neden böyle düşman görünürsünüz
Yıllar yılı dost bildiğim aynalar?

Zamanla nasıl değişiyor insan

Hangi resmime baksam ben değilim
Nerde o günler, o şevk, o heyecan
Bu güler yüzlü adam ben değilim
Yalandır kaygısız olduğum, yalan...

Hayal meyal şeylerden ilk aşkımız

Hâtırası bile yabancı gelir
Hayata beraber başladığımız
Dostlarla da yollar ayrıldı bir bir
Gittikçe artıyor yalnızlığımız

Gökyüzünün başka rengi de varmış

Geç farkettim taşın sert olduğunu
Su, insanı boğar, ateş, yakarmış
Her doğan günün bir dert olduğunu
İnsan bu yaşa gelince anlarmış

Ayva sarı, nar kırmızı, sonbahar

Her yıl biraz daha benimsediğim
Ne dönüp duruyor havada kuşlar
Nerden çıktı bu cenaze, ölen kim?
Bu kaçıncı bahçe gördüm, târümar...

Neylersin, ölüm herkesin başında
Uyudun, uyanamadın olacak
Kim bilir nerde, nasıl, kaç yaşında
Bir namazlık saltanatın olacak
Taht misâli o musalla taşında...