30 Mayıs 2015 Cumartesi

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA, ŞİİR, BİYOGRAFİ

FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA  (1914 - 2008)

İstanbul'da doğdu. Asker okullarında yetişti. Kuleli'den sonra Harbiye'yi bitirip piyade subayı oldu. Memleketi vazifeyle dolaştı. 15 yıl hizmet gördükten sonra, 1950 yılında önyüzbaşılıktan emekliye ayrıldı. Çalışma Bakanlığı müfettişi oldu. İstanbul Aksaray'da "Kitap" adıyla bir kitabevi açarak yayıncılık hayatına girdi. Şiirleri çeşitli dergi ve gazetelerde yayınlandı. Naaşı Karacaahmet mezarlığındadır.

Şiirlerindeki temalar; hayat, ölüm, Tanrı, zaman, düşünce-inanç-tutku çatışmaları, evrenin gizemi, insanın evrendeki yalnızlığına çözüm bulma çalışmaları olarak özetlenebilir.

ŞİİRLERİ: Havaya Çizilen Dünya, Çocuk Ve Allah, Daha, Çakırın Destanı, Taş Devri, Üç Şehitler Destanı, Toprak Ana, Kınalı Kuzu Ağıdı, Aç Yazı, İstiklâl Savaşı, Sivaslı Karınca, Anıtkabir, Âsû, Delice Böcek, Batı Acısı, Aylam, Türk Olmak, Yedi Memetler, Çanakkale Destanı, Vietnam Savaşımız, Haydi, Uzaklarla Giyinmek, Dildeki Bilgisayar, Yavaşlayan Ömür


FAZIL HÜSNÜ DAĞLARCA'DAN ÖRNEKLER:

Kızılırmak Kıyıları

Kardaş senin dediklerin yok,
Halay çekilen toprak bu toprak değil.
Çık hele Anadoluya
Kamyonlarla gel, kağnılarla gel gayrı,
O kadar uzak değil.

Çamı bitmiş, kavağı azalmış,
Gamla örtülü bayırlar çıplak değil.
Yedi ay kıştan sonra,
Yeşeren senin yaşamandır,
Yaprak değil.

Yersin, içersin sofrasından, üç yüz senedir,
Kuvvetlisin ama kuvvet hak değil
Bakımsızlıklara göçüp gitmiş bir cihan,
Mevsimler soğumuş, sular azalmış
Buğday, Selçukîlerden kalan başak değil.

Parça parça yarılmış öküz ardında,
Parmağı üç pare, tırnağı ak değil.
Utanır elin ayağın,
Korkarsın yakından görsen,
Eli el değil, ayağı ayak değil.

Gün doğar, tarla kuşları uçuşurlar,
Ağır bir aydınlık, bildiğin şafak değil.
Öyle dalmış ki asırlar süren uykusuna,
Uyandırmazsan, 
Uyanacak değil.

Dertle, sefaletle yüklü,
Siyah leşlerle kararmış, berrak değil.
Çağlayan ne,
Akan kim,
Kızılırmak değil.

Kardaş, görmüyorum, ama hâlâ duyabiliyorum
Geçmiş zamanlar geleceklerden parlak değil.
Vakte şahadet edercesine yükselmiş,
Akşam parıltısından, büyük zaferler üzerine,
Dağlar dalgalanmakta, bayrak değil.


Üç Şehitler Destanı'ndan

Mehmetçik

Atıldı, bir Mehmetçik büyüyü bozdu,
Bir düşman süngüsüne, göğsünden
Bu şehadetle kayalar yarıldı sanki,
Dipçik gürültüsünden.

Soruyordu herkes birbirine,
Parlayan şey bu mu?
Muzaffer oluyordu bileklerimizde,
Tarihin ilk dipçik hücumu.

Hayran oluyordu koca gökyüzü,
Göğüslerimizde büyüyen bahta,
28 Mart günü bir adsız tepede,
Çeliğe karşı tahta.

Süngülerin ucunda

Son altmış adım bize bir yudum şerbet,
Düşen kahramanın sevgisiyle al
Köyde mi görmüştük, ormanda mı,
Bizim içimize sığmış o kartal?

Son kırk adımın lezzeti daha hızlı;
Başladı hayatımızda şehitlerce bir yarış.
İlerledik cihan cihan,
Karış, karış.

Son yirmi adımı uçuyorduk,
Almıştı herkes dipçiğini avucuna.
Yine bir duraklama,
Geldik düşman süngüsünün ucuna.

Tabur bir mucize içindeydi

Bir muhabbet sarmıştı her yönü,
Vatanı ve bizi seven.
Çoğalmıştık bir uçtan bir uca, rüya gibi,
Büyüyordu ova kendiliğinden.

Neydi damarlarımızda çoğalan,
Neydi bu tepenin ardı?
İçimizde sadece vatan değil,
Yeryüzü kadar bir şey vardı.

Ateş mi gelirmiş, yel mi esermiş,
Akıyoruz, hayatımız nerde pek belli değil.
Kurtulmuşuz bedenden artık,
Kimse ayaklı, elli değil.

Mustafa Kemal'lerce

Atılıyorduk kâfire,
Hepimizin bir yanı hilâl gibi,
Bir göz vardı üstümüzde göklerden,
Mustafa Kemal gibi.

Savaşırken yaşamak,
Anam südü kadar helâl gibi,
Ölüm hem büyüktü, hem kolaydı,
Mustafa Kemal gibi.

Atılıyorduk bir devre,
Tarihlerden süzülmüş bir hâl gibi,
Hepimiz, hepimiz,
Mustafa Kemal gibi.


Rabbim Bir Gök Verdin Ki Bizlere

Rabbim, bir gök verdin ki bizlere
Rahatlanır kalbimiz her an yeniliğinden
O kadar sade, aydınlık, sonsuz,
O kadar kendiliğinden

Rabbim, bir gök verdin ki bizlere
Anlamaz sadakatini düşünceler
Bunca yıl bizi memnun etti
Daha da eder.


Dünyaca

Burda, Hindistan'da, Afrika'da
Herşey birbirine benzemektedir
Burda, Hindistan'da, Afrika'da
Buğdaya karşı sevgi aynı
Ölüm önünde düşünce bir.

Nece konuşursa konuşsun
Anlaşılır gözlerinden dediği
Nece konuşursa konuşsun
Benim duyduğum rüzgârlardadır
Dinlediği

Biz insanlar ayrı ayrı kalmışız
Bölmüş saadetimizi çizgisi yurtların
Biz insanlar ayrı ayrı kalmışız
Gökte kuşların kardeşliği
Yerde kurtların.