1 Nisan 2015 Çarşamba

AHMET MİTHAT EFENDİ, MASAL VE BİYOGRAFİ

AHMET MİTHAT EFENDİ  (1844 - 1912)

İstanbul'da doğdu. Beş yaşında babasını kaybedince Mısır Çarşısı'nda çıraklığa verildi. Bir yandan da okuma-yazma ve fransızca öğrendi. Kendi kendini yetiştirdi. Niş, Ruscuk gibi Balkan şehirleri'nde memurluk yaptı. Mithat Paşa'yla Bağdat'a gitti. İlk yazılarını halkı uyarmak ve eğitim maksadıyla yayınladı. Bunun için, hikâye ve romanları masala benzer. 1871 de İstanbul'daki evinde küçük bir matbaa kurarak yazılarını kendisi yayınlamaya başladı. Daha sonra devlet memurluklarında yükseldi. O zamanki üniversiteye tarih öğretmeni bile olmuştur. Bir yandan da "Tercüman-ı Hakikat" gazetesini çıkarıyordu. Eserlerinin sayısı iki yüz'ü bulur. Bunların çoğu, roman ve hikâye, bir kısmı çeşitli bilgilere ve bilhassa tarihe dair kitaplardır. Piyesleri ve tercümeleri de vardır. İstanbul'da vefat etti.


AHMET MİTHAT EFENDİ'DEN ÖRNEK:

İyiliğe Kemlik

Adamın biri Rumeli'nde bir çayırdan geçer iken bir tepe ot her tarafından ateş alarak yanmakta ve üzerinde büyük bir yılanın dahi kıvranmakta olduğunu görünce atının yem torbasını kargısının ucuna bağlayıp uzatır ve yılan kangal kangal torbanın içine girdikten sonra çekip kurtarır. Bundan sonra yılan: Ey adam beni kurtardın amma, karnım aç seni yemeliyim, dediğinden adam: Canım Allah'tan kork, seni ateşten kurtardım, iyiliğe kemlik olur mu? dediyse de yılan: Bu âlemde bazı yaratıklar var ki iyiliğe kemliği meşru görür. Siz insanlar ve biz yılanlar dahi bunlardanız. İnanmazsan şu karşı çayırda bulunan öküze soralım, dedi ve ikisi birden öküzün yanına gidip, adam olup bitenleri tekrar eyledi.

Öküz: Evet, yılanın hakkı var, zira iyiliğe kemlik meşru olmamış olsaydı ben de bu halde bulunur mu idim? On beş senedir sahibime çift sürdüm, araba çektim. Şimdi ihtiyar oldum. Kuvvetim kalmadı. Şu halde beni emekliye çıkarmak ve ölünceye kadar besilemek insaf icabı değil midir? Halbuki buraya koydular, hergün kasap gelip yokluyor ve biraz daha semirsem keseceğini sahibime söylüyor, dedi.

Kısacası adam, herhangi hayvana sorduysa uygun bir hüküm alamadığından mahzun mahzun giderken karşısına bir tilki çıktı ve adam, olanı biteni tilkiye de anlattı. Tilki dâvayı dinledikten sonra adamın kulağına: A, siz de böylesiniz, nankörsünüz. İyiliğe kemlikten geri durmazsınız. Nihayet bana bir fenalık etmeyeceğinizi bilsem seni bunun elinden kurtarırdım. Ama korkarım, dediğinde adam tilkiye yalvarıp yakarıp kendisine bir çömlek yağ dahi hediye edeceğini vaadedince tilki: Bu sözlere inanmazsam da bari kurtarayım, deyip yılana döndü ve: Sen bu torbaya girdim diyorsun ama bu kadar uzun bir hayvan bu torbaya sığar mı? dedi. Ve yılan, iddiasını ispat için kangal kangal torbaya girer girmez tilkinin işareti üzerine adam koca bir kaya ile torba içindeki yılanı ezip öldürdü.

Bundan sonra adam filân gün filân ağacın dibine bir çömlek yağ getireceğini vaadederek köyüne gidip biraz düşününce: Bu tilkiye otuz-kırk kuruşluk yağ götürmektense, kırk-elli kuruş değeri olan derisini almak iyidir diye eline bir boş küp ve tüfeğini alıp sözleşilen yere gitti. Tilki bir taş arkasında gizli olduğu halde adama: İnsan kısmına güven olmaz. Sana emniyetim yoktur. Sen küpü orada kır yağlar yere dökülsün. Sen git, ben sonra gelirim, deyip adam dahi meseleyi anlayıp küpü kırıp boş çıkınca tilki: Haydi kuzum haydi! Sen bir ahmağı bul da onu aldat. Ben senin maksadını daha omuzunda tüfeği gördüğüm zaman anlamıştım, dedi.

                                                                       (Kıssadan Hisse'den)