5 Nisan 2015 Pazar

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL, ANI VE BİYOGRAFİ

HALİT ZİYA UŞAKLIGİL  (1866 - 1945)

İstanbul'da doğdu. Küçük yaşta ailesiyle bir müddet İzmir'de bulundu. Oradaki Fransız okulunda yabancı dil öğrendi. İlk eserlerini İzmir'deyken yayınladı. Bir yandan da "Hizmet" gazetesine çeşitli konularda tercümeler yapıyordu. 1893 de Reji tütün idaresine başkâtip olarak İstanbul'a geldi. Daha sonra Saray Kâtipliğine tayin edildi. "Mavi ve Siyah" adlı romanı, Servet-i Fünun dergisinde tefrika edildikten sonra 1897 de kitap halinde yayınlandı. Hükümet tarafından Fransa ve Almanya'da görevlendirilen Halit Ziya, cumhuriyetin ilânından sonra resmi vazife almayarak Yeşilköy'de yazarlıkla yetindi. İstanbul'da vefat etti.

Romanları: Nemide, Bir Ölünün Defteri, Ferdi ve Şürekâsı, Mavi ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar.

Hikâyeleri: Bir Yazın Tarihi, Solgun Demet, Bir Şi'ri Hayâl, Sepette Bulunmuş, Kenarda Kalmış, Hepsinden Acı, Onu Beklerken, İhtiyar Dost, Kadın Pençesi, İzmir Hikâyeleri

Piyesleri: Füruzan, Fare, Kâbus

Hatıraları: Kırk Yıl (5 cilt) , Saray Ve Ötesi (3 cilt)

Makale ve Denemeleri: Sanata Dair, Aşka Dair

HALİT ZİYA'DAN ÖRNEK:

Kral Ferdinand'ın misafirliğinin ikinci günü idi. Sabahleyin Yıldız'dan, Kral'ın Maiyetine verilen yaverlerden biri Dolmabahçe'ye gelerek beni görmek istedi. Genç zabit dedi ki: 

"Kral Hazretleri sizi görmek istiyor". 
Hayretle:
"Beni mi? Acaba ne için?" diye sordum
Sebebini bilmediğini ve hemen şimdi istediğini söyledi. Oldukça bir merak ile arabamı ısmarladım. Hemen Yıldız'a gitmekte acele ettim. Beni derhal Kral'ın yanına götürdüler.

O, küçük salonda, kahvaltı masasının başında yalnızdı. Selâm vererek bekledim. Ayağa kalktı, canı biraz sıkılmış gözükerek:

"Ben, bu sabah" dedi, "kahvaltı ederken bir kaza yaptım. Nasılsa yanlış bir hareketle o güzel Sevre kahvaltı takımını devirdim. Bütün takım tepsiyle beraber bir yığın enkaz haline geldi. Bu kıymetli takımı böyle kazaya uğratmış olmaktan mahcubum. Sizden rica ediyorum, Şevketpenâh Sultan'a bunu arzediniz."

"Efendimiz bundan memnun olacaklardır" dedim. "Biz Türkler, böyle kazaları uğur sayarız."
Gülümsemeye benzer bir tavırla mukabele etti ve başını hafifçe eğip selâm vererek konuşmayı bitirdi.

Çıkarken kapının dışında o güzel takımın kırık parçalarını gördüm. Biraz ötede, süklüm püklüm, Kral'a kahvaltı hizmeti yapan genç enderun efendisi duruyordu. Yanıma kadar geldi. Evvelâ resmi saray temennasını yaptıktan sonra ellerime sarıldı ve öperek, ağlayan bir sesle:

"Kral hazretleri" dedi, "beni kurtarmak için kabahati kendi üzerlerine aldılar. Kazayı ben yaptım."
Bu sâf çocuğu teskin ettim ve dönüşümde Hünkâr'a (V. Mehmet Reşat) hikâyeyi anlattım. Sadece gülerek dinledi. Onun için Kral'ın bu hareketi pek tabii idi. Onun yerinde kendisi olsaydı o da elbette böyle yapacaktı.

                                                                                Saray Ve Ötesi'nden