25 Nisan 2015 Cumartesi

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL, ŞİİR VE BİYOGRAFİ

FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL  (1898 - 1973)

İstanbul'da doğdu. Eski Orman Bakanlığı başmemurlarından Nâfiz Bey'in oğludur. Orta öğrenimden sonra bir müddet Tıp Fakültesi'nde okumuştur. Bir yandan da şiirlerini yayınlamaya başladı. 1922 de öğretmenlik mesleğine girdi. Kabataş Lisesi'nde, Edebiyat öğretmeniyken 1946 yılında Milletvekili seçilmiştir. 1960 askeri ihtilâlinden sonra siyaseti bırakmıştır. Samsun gemisiyle, Akdeniz seyahati esnasında hayatını kaybetti.
Faruk Nafiz Çamlıbel'in şiirleri, tiyatroları ve mizah yazıları vardır.

Şiirleri: Çoban Çeşmesi, Suda Halkalar, Bir Ömür Böyle Geçti, Akarsu, Han Duvarları
Tiyatroları: Canavar, Akın, Özyurt, Kahraman, Bir Demette Beş Çiçek, Yayla Kartalı, Çamlıbel
Romanı: Yıldız Yağmuru


FARUK NAFİZ ÇAMLIBEL'DEN ÖRNEKLER:

Kıskanç

Sakın bir söz söyleme, yüzüme bakma sakın
Sesini duyan olur, sana göz koyan olur...
Düşmanımdır, seni kim bulursa cana yakın
Anan bile okşarsa benim bağrım kan olur...

Dilerim Tanrı'dan ki sana açık kucaklar
Bir daha kapanmadan kara toprakla dolsun.
Kan tükürsün adını candan alan dudaklar,
Sana benim gözümle bakan gözler kör olsun...


Kızıl Saçlar

Önce baygın bir iniltiydi yamaçtan duyulan
Sonra bir gölge belirmişti kuş uçmaz yoldan
Asyanın titreterek bağrı yanık toprağını
Geliyor baktım uzaktan sökülen bir kağnı
İnleyen memleketimdir bu tekerlekte, dedim
Hangi bir köylü bu kağnıyla sürüklenmekte, dedim
Canlı bir yüz bana yaklaştı mehâbetle dolu,
Kim bu. Nerden bu geliş? Hangi yolun yolcusu bu?
Bu gelen, bir yuvasız kuş gibi pervasızdı
Bu gelen köylü, sesinden tanıdım, bir kızdı.
Sanki vurmuş da onun bir kara sevda başına
Kahramanlar gibi yalnız çıkıyor dağ başına
Ne uzun yol yürümüş hali, ne yorgunluk izi,
Saçının rengi bakırdandı, bakırdan derisi.
Yaklaşırken bu bakır tenli güzel, kıvrılarak
Karlı gönlümde güneş gördü kızıl bir yaprak
Bir kızıl gün doğuyor sandım o baştan, yarına
Gözlerim yandı, dokundukça kızıl saçlarına
Öyle bir kor gibi kızgındı ki, korkuttu beni
Dökülürken saçı kıpkırmızı, kan tuttu beni.
Anladım ben, neye her rûha tekindir denemez
Neye bir kuş gibi, her saçta, gönül dinlenemez...

Anladım ben ki dokunmaz sana ağyârın eli
Göğsümün sarmak için yandığı binbir güzeli
Bu tutuşmuş başın, en sonra, unutturdu bana
Gözlerim görmüyor etrafı, güneş vurdu bana...

Kağnı kayboldu, güneş battı, bir ishak sesi var...
Kız uzaklaştı, fakat bende o baş dönmesi var...