2 Nisan 2015 Perşembe

TEVFİK FİKRET, ŞİİR VE BİYOGRAFİ

TEVFİK FİKRET   (1867 - 1915)

İstanbul'da doğdu. Galatasaray Lisesi'nde okumuş, kısa bir memurluk devresinden sonra, okuduğu liseye öğretmen ve müdür olmuş bir şairdir. Son derece faziletli ve ahlâklı bir insandı. 1895 yılından itibaren şiirlerini "Servet-i Fünun" dergisinde yayınlamaya başlamış, daha sonra da baş makaleler yazarak düşüncelerini savunmuştur. Amerikan Koleji'nde de ders verdi. Milli Eğitim Bakanı'yla anlaşamadığından dolayı istifa edince, yalnız buradaki dersiyle yetinmişti. Kolejin altındaki yamaçta "Aşiyan" adını verdiği, plânlarını kendi çizdiği evinde yaşamıştır. Bu ev şimdi Tanzimat ve Servet-i Fünun Müzesidir.

Tevfik Fikret'in şiir kitapları şunlardır: Rübab-ı Şikeste (Kırık Saz, 1896) , Halûk'un Defteri (1911) , Rübabın Cevabı (1912) , Tarih-i Kadim (İlkçağ Tarihi) ve dergilerde kalmış şiirler.


TEVFİK FİKRET'TEN ÖRNEKLER:

Balıkçılar'dan

- Bugün açız yine evlâtlarım, diyordu peder
Bugün açız yine, lâkin yarın ümid ederim
Sular biraz daha sakinleşir.. Ne çare kader..
- Hayır, sular ne kadar coşkun olsa ben giderim
Diyordu oğlu, yarın sen biraz ninemle otur,
Zavallıcık yine kaç gündür işte hasta
Biraz da sen çalış oğlum, biraz da sen çabala
Ninen, baban iki miskin, biz artık ölmeliyiz
Çocuk düşündü şikâyetli bir nazarla - Ya biz,
Ya ben nasıl yaşarım siz ölürseniz?
Hâlâ
Dışarda gürliyerek kükremiş bir ordu gibi
Döverdi sahili binlerce dalgalar, asabi
- Yarın sen ağları gün doğmadan hazırlarsın
Sakın biraz yedek ip, mantar almadan gitme
Açınca yelkeni hiç bakma, oynasın varsın,
Kayık çocuk gibidir, oynuyor mu kaydetme
Dokunma keyfine, yalnız tetik bulun, zira
Deniz kadın gibidir, hiç inanmak olmaz ha..
Deniz dışarda uzun sayhalarla bir hırçın
Kadın gürültüsü neşreyliyordu ortalığa
- Yarın küçük gidecek yalnız, öyle mi balığa?
- O gitmek istedi, sen evde kal, diyor
- Ya sakın
O gelmeden ben ölürsem?
Kadın bu son sözle
Düşündü kaldı. Balıkçıyla oğlu yan gözle
Soluk dudaklarının ihtizazı hâsirine
Bakıp sükût ediyorlardı...

                                     (Rübâb-ı Şikeste)

Ağustos Böceğiyle Karınca

Karıncayı tanırsınız
Mini mini bir hayvandır
Gayet tutumludur, yalnız
Pek hotkâmdır, bu bir kusur
Hotkâm olan zalim olur
Birgün ağustos böceği
Tembel tembel ötüp durmak
Neticesi aç kalarak
Karıncadan göreceği
Soğukluğa bakmaz, gider
Bir lokma şey rica eder
Der ki: Acıyınız bize,
Çoluk çocuk evde açız
Yardımınıza muhtacız
Karınca bir yüreksize 
Lâyık kabalıkla sorar:
Aç mısınız? Ya o kadar
Uzun, güzel günler oldu,
O günlerde ne yaptınız?
Böcek inler: Açız, açız
O günlerde gülen, öten
Sazla sözle eğlenen ben
Bugün bakın ne haldeyim
Vallah açız, billâh açız
İanenize muhtacız
Karınca eğlenir: Beyim
Şimdi de raksedin, ne var?
Yazın çalan kışın oynar...

                  (Şermin, La Fontaine'den)

Halûk'un Bayramı

Baban diyor ki "Meserret" çocukların, yalnız
Çocukların payıdır, ey güzel çocuk, dinle
Fakat sevincinle
Neler düşündürüyorsun bilir misin? Babasız
Ümitsiz ne kadar yavrucakların şimdi
Siyah-ı mâteme benzer terâne-i iydi..
Çıkar o süsleri artık, sevindiğin yetişir
Çıkar, biraz da şu öksüz giyinsin, eğlensin
Biraz güzellensin
Şu rûy-i zerd-i sefalet..Evet, meserrettir
Çocukların payı, lâkin senin sevincinle
Sevinmiyor şu çocuk, ağlıyor, Halûk, dinle...

                                             (Rübâb-ı Şikeste)